Genel Yayın Yönetmeni : MAKSUT KOTO Editör : ENSAR SARGIN

İLKİZ KUCUR'DAN ATTİLÂ İLHAN'A MEKTUP



Attilâ Abi,               
                                                                                                      27.07.2015
Okuyamayacağınızı  bildiğim bu mektubu nasıl yazarım ki diye düşündüm. En iyisi sizinle sanki Divan Pastanesi’nde her zamanki masanızda karşılıklı oturmuşuz da uzun süredir görüşmediğimiz için siz bana neler yaptığımı soruyorsunuz. Ben size neler yaptığımı anlatırken masaya yeni konuklar geliyor. Sizinle söyleşi yapacak genç gazeteciler. Dergi çıkartan ya da çıkartma hevesindeki her yaştan edebiyatçılar. Sohbet başlıyor. Ben sizinle ilk karşılaşmamı anlatıyorum masadaki herkes çok gülüyor. Siz kendinize özgü gülüşünüzle gözlüğünüzün ardından gözlerinizi kısarak bu gülüşmeye katılıyorsunuz.

1979 yılının Mayıs sonu ya da Haziran başı. ODTÜ Edebiyat Kulübü üyeleri HürolTaşdelen, Ahmetİçduygu,Musa Saygı ve ben Tunalı Hilmi Caddesi’nde Bilgi Yayınevi’nin bir binanın zemin katındaki idari binasına gidiyoruz. Ben çok tedirginim. Elimden aldıkları bir defter sayfasına el yazısı ile yazılmış şiirimi sana gösterecekler. Ben ise bu kâğıdı göstermenin sana saygısızlık olacağına ikna etmeye çalışıyorumişi oyuna çevirdiler. Bir an fırsat bulup geri dönüp kaçmaya çalışıyorum. Kollarımdan tutup aralarına alıyorlar. Derken binanın önüne geliyoruz. Merdivenler ile aşağıya iniyoruz. Tam kapıyı çaldıkları anda ben tekrar kaçma girişiminde bulunuyorum. Arkamdanitiyorlar, kapıaçılıyor, ben yüzüstü yere kapaklanarak Bilgi Yayınevi’ne mükemmel bir giriş yapıyorum. Yerden kalktığımda toz içindeki dizlerimi ellerimle temizlemeye çalışırken gerçekten heyecandan bütün vücudum titriyor. Kulaklarıma kadar kızarmış bir yüz ile senin odana geçiyoruz.
Masadaki konuklar kahkahayı basıyor. Sen düştüğümü bilmediğini söylüyorsun belki. Belki benden niye bu kadar korktun ki çocuğum diyorsun. Ben de şimdi uzun yılların tanışıklığına karşın azalmayan bir saygı am güven Var. Siz o günlerde sadece şair olarak değil, TV de senaryosunu yazdığınız dizi ile de çok gündemdeydiniz diyorum.

Sonra masadaki gazeteciye dönüyorsunuz. Kartallar Yüksek Uçar her bölümü ile çok büyük ilgi odağı idi. Şimdi olsa raiting rekorları kırardı herhalde diyorsunuz. Sonra bana anlattığınız çekim anılarını aktarıyorsunuz.
Eee çocuğum o gün başka neler oldu dersiniz bir süre sonra sanırım. Ben devam ederim. Bu arada garson gelir hepimize ne yemek ya da içmek istediğimizi soracaksınızdır mutlaka. Üstelik o masada hiçbir zaman sizden başka kimse hesap ödeyemez.
Sonra odaya girdik diyorum, tokalaştık.Masanın etrafındaki koltuklara oturduk.Ben masanıza bitişik koltuktayım.Masanızın sağ önündeki koltukta oturuyorum.O yılların alışkanlığı ben de dâhil birkaç kişi sigara içiyoruz.Siz sigara içmediğiniz halde bize müdahale etmiyorsunuz.Odaya çaylar geliyor.Ben titreme krizindeyim. Ellerimle dizlerimi bastırıyorum.Çay bardağını tutmam imkânsız.Sigarayı bile içemiyorum ki. Sanki elektrik verilmiş gibi ne ellerime ne de dizlerime hâkimolamıyorum. Sigara birkaç kez parmaklarımın arasından düşüyor.
Şimdi Divan Pastanesi ‘nde ki masadakilerin hepsi bana bakıp gülüyor. Ben de gülüyorum. Âmâ diyorum az sonra verecekleri buruşmuş kâğıdı okuduğunda işiteceğim sözlerden hem korkuyorum hem de duyacağım her olumsuz eleştiriyi de aslında hak ettiğime inanıyorum.

Bu arada Bilgi Yayınevi’ndeki odanızın kapısı açılıyor. Genç bir kadın içeri giriyor. Sevinçle karşılıyorsunuz. Ayakta tam karşımdaki duvara sırtını dayıyor. Norveç’te akademik çalışma yaptığını anlıyorum. Bize dönüp ODTÜ lü olduğunu söylüyorsunuz. Bizimle tanıştırmadan önce onun adını unutmamamızı belirterek Buket Uzuner ile tanışıyoruz. İleride çok tanınan iyi bir öykücü ve romancı olacağını ekliyorsunuz. Buket Uzuner fazla kalmıyor. ODTÜ’lü bir başka romancı adayından söz ediyorsunuz. Henüz kitabı basılmamış ama siz ona Fransa dan okuması gereken  yazarları  önermişsiniz. RomainGary’ nin adını ilk kez o gün duydum. Tıpkı bize söz ettiğiniz henüz romanı basılmamış Mehmet Eroğlu ‘nun adını duyduğumuz gibi.

Sohbet uzadıkça ben de sakinleşmeye başlamıştım. Gençlere verdiğiniz öğütler sohbetlerin satır aralarında öylesine yumuşak ama etkileyici idi ki.Hiç yukarıdan bakan bir bakışınız yoktu.Siyasetten,günlük hayattan,kitaplardan akıp giden sohbettin arasında benim hain arkadaşlarım katlanmış o defter kâğıdını çıkarıp önünüze koydular. Benim işte o anda kulaklarım çınlıyordu. Kafamı önüme eğdim. Söyleyeceklerinizi dinlerken, tüm eleştirilerinize sessizce kafamı sallayacaktım. Okumanız uzun sürmese de bana saatlerce sürmüş gibi geldi. Kafanızı kaldırdınız, Hürol’ a döndünüz;AliPüsküllüoğlu’na gidin. Önümüzdeki sayıda “kanat alıştırmaları” bölümü’ ne bu şiiri de koyabilir. Artık başım dönüyordu. Kulaklarımda ki çınlamadan bu sözcükleri nasıl duyabildi ya da duydum mu bilemiyorum.

Şimdi bu anı size anlatıyor olsaydım kahkahayı koyuverirdiniz. Yanınızdaki arkadaşlar hocam hiç de öyle korkunç biri değilsiniz derlerdi. Ben de o dönemde ilk kez biüyük bir şairle tanıştığımı ve hiç aklımda yokken birden şiirimin yayınlanacağı haberi ile girdiğim şoku anlatırdım. Yanınızdan çıkıp, Türk Dil Kurumu’na gidişimizi, arkadaşların beni kutlamasını ve benim şaşkınlığımı anlatırdım. Sonra 1979 Temmuz’unda Yusufçuk 7.sayısında şiirim yayınlandı. Yıllar sonra şimdi eşim  olanHürol Taşdelen’in şiiri bile birlikte. Başka kimle vardı o sayıda benden başka kanat  alıştıran Yusuf Alper , FergunÖzelli, Hasan Varol, Güniz Baykam.
Sonra sizinle her sabah 10.00 gibi gittiğiniz Set Kafetar’ya da görüşmeye başladık. Orada sizinle görüşmek isteyenlerle görüşür, yaklaşık iki saat kadar oturur evinize dönerdiniz. Daha sonra Set Kafetarya yerine Kavaklıdere deki Tuna Pastanesi’nde konuklarını ağırladınız. Sağlık sorunlarınız nedeni ile İstanbul’a taşındığınız da bu kez sabah görüşmelerinizi  Divan Pastanesi’nde yapmaya başladınız.

Bu arada ben de üniversiteyi bitirdim ve İzmir’e döndüm. Siz İstanbul’da Sanat Olayı dergisinin yayın yönetmeni idiniz. Bir gün çalıştığım işyerine Sayın Hüseyin Yurttaş geldi. Sizin onu aradığını, benden üç dört şiir ve fotoğrafımı istediğini belirtti. Bir de telefon numarası verdi. Sevinçle aradım Ülkü Karaosmanoğlu ile konuşup ayrıntıları öğrendim gün hemen şiirleri seçtim. Kardeşim evimizdeki fotoğraf makinası ile bir film rulosu fotoğraf çekti Bastırdık içlerinden birkaç tanesini seçtik. Bir sonraki ay dergide ayın şairi idim. Nasıl mutlu olduğumu söylememe gerek var mı? Sonraki sayılarda da gerek soruşturmalarda gerekse şiirlerimi yayınlayarak bana hep destek oldunuz.

Aradan geçen yıllarda Sanat Olayı yayın hayatına son verdi. BizHürol ile evlendik. Evliliğimizin ilk günlerinde sizi telefon ile aradık. Telefonda evlilik haberimizi verdiğinde Hürol’a söylediklerinizi hiç unutmadık. Ne diyorsun çocuğum çok sevindim. Âmâ bak İlkiz şiiri bırakırsa sorumlusu seni bilirim. Yinebildiniz. Ben 1991 de birden bire şiiri bıraktım. Hürol sizin sözleriniz yüzünden benim yüzümden mi bıraktın? Suçluluk duygusu ile kendisini savundu. Yok inanın onun bir suçu yoktu. Öldüğünüz haberini aldığımız da nasıl üzüldüğümüzün tarifi yok. Cenaze töreninize katılmak için günü birliğine İstanbul’a gittim. Teşvikiyecamisine vardığım da musalla taşında yatan sizdiniz. Lütfü Kırdar da adınıza düzenlenen törene katılanlar henüz camiyeulaşmamıştı. Yanınızayaklaştım. Kulağınıza fısıldar gibi bana gösterdiğiniz destek ve yardımlarınız için teşekkür ettim. Başımıkaldırdım, Teşvikiye Camisine bakan camlarından liseli gençler sizi alkışlıyordu.Kalabalıkgideerekarttı.Cami avlusunda caddeye taştı. Belki bu kadar büyük bir kalabalığı siz bile tahmin edemezdiniz. Gençler, yaşlılar, kadınlar, erkekler toplumun her kesiminden insanlar sizi uğurlamaya gelmişti.Ne çok tanıdıkla hafif bir baş sallama ile selamlaştık. Kimsenin konuşacak gücüyoktu. Üzgündük. Edebiyatımızın yaşayan en büyük isimlerinden biri gidiyordu. Müjgânla ağlayan o kadar çok insan vardı ki.
Tamam çocuğum bu kadar açıklı anlatım yeter, derdiniz eğer Divan Pastanesi’nde oturuyor olsa idik.Sen şimdi ne yapıyorsun anlat bakalım?

Şiire döndüm.Hürol ve ben size karşı daha fazla mahcup olmadığımız için sevinçliyiz. İkinci kitabım yayınlandı.”Eflatun Gölgeli Kadınlar” adlı kitabıma sizin dizenizle giriş yaptım. ”sana ne yaptılar”
Attilâağbi, şimdi çok sevdiğiniz kardeşleriniz Cengiz ve Çolpan İlhan ve enişteniz Sadri Alışık ile birlikte olduğunuzu umarım. Buralar nasıl mı? Kötü. Gerçekten çok kötü.

Haa unutmadan Buket Uzuner ile sosyal medya üzerinden görüşüp sizinle ilgili anılarımızı paylaştık. Hürol sizden hep ustam diye söz eder. Adınızı iki t ve şapkalı a  ile yazma konusunda gereken özeni göstermeye çalıştım. Bu konudaki hassasiyetinizi unutmadım. Işığınız hiç eksilmesin. Yazdıklarınız, anlattıklarınız ve gösterdiğiniz özen için binlerce teşekkür.

Saygılarımla,

İlkiz KUCUR