''POETİKA'' - Fatin R.M
1. dünyada olmak dünya aracılığıyla varolmaktır.
2. dünya olmak bilinci dilin içinde kendini oluşturur.
3. dilin sınırları
içerisindedir.
4. bu aynı zamanda
dünyanın da sınırlarıdır.
5. varoluşun
sınırları dünyadır.
6. dilin sınırları varoluştur.
7. dünya dildir.
8. dil varoluştur.
9. dünya bütün evreni
barındırır.
10. evreni dünya aracılığıyla biliriz.
11. bildiğimiz şeyler dilin kavramlarıdır.
12. bildiğimiz şeylerin sınırları kavramlardır.
kavramlar
dildir
dil insandır
insan hiçtir
13. insan kavramlar aracılığıyla dünyayı bildiği için
hiçtir.
14. kavramların varoluşu yoktur.
kavramlar
dünyadır
dünya hiçtir
hiç tanrı dır
15. şiir hiçliğin bilgisinden kaynaklanır.
16. bu yüzden şiir dünya bilincidir.
17. şöyle ki.
toprağın altında
yaşayan solucanın
kavramlarla
ifade ettiğimiz bilgisi
onun dünyaya
ilişkin bilgisi değildir.
bizim ona
yakıştırdığımız olgulardır.
onun bu olgulara
ihtiyacı yoktur.
o kavramlar
olmadan da yaşar.
o kendi
hiçliğinin farkında olmadığı için
çünkü kavramlara
ihtiyacı olmadığı için
biz ona solucan
deriz.
hiçlik
bilincinin yeri yürektir.
insan yüreği
aracılığıyla solucanla kardeşleşir.
şiirin tadına
varır.
hiçlik duyumu
bir duygu durumudur.
akıl bunu
kavrayamaz.
duygu durumları
her ne kadar
dilin
araçlarıyla ifade edilmeye
yatkın hale
getirilseler de.
dünyanın
kavramlaştırılamazlığından
dolayı.
hep eksik ve
yanlış.
ifade edilirler
MEKTUP - MEHMET SADIK KIRIMLI
ah,
sevgilim
ayrılığın
kaleminden sızan mürekkeple
yazdığım
mektup sığmadı A dörde
uzak
kent’e gittiğimde içindeki öksüzü
paylaş
geceyle
bırakmadığın
düşünceni yolla bana
gecenin
içinden geç sokul ona
varsın
yorulsun cama, sözün buğusu
gerisi
kış uykusu sevgilim, kış uykusu
gülerek
bazen arada somurtarak sen
bende
çocukluğunu büyütüyorsun
ağzından
çıkan sözcüklerin de
etekleri
kısaldı, unutuyorsun geceyle
gündüzün
buluştuğunu, yaz bitti sevgilim
yaz
bitti…
sakın
gidip yağmuru dudağından öpme
unutulmanın
eşiğinde bırakma beni n’olusun
her
şey kendi içine saklanır sonra
daracık
yolda yürüme, yoksa kaybolursun
ayağına
taş batar, acısı belki sonradan
yapışır
yakana
bırak
bildiğini yapsın zaman, kalbe
çarpan
her söz mutlaka varır sahibine
hüzünle
yatıp sevinçle ayağa kalk
balkona
oturup uzaklara bak çok uzaklara…
sayfaları
dikkatle okunacak kitaptır aşk
başka
yöne bakarsan gözlerin ihaneti yorar seni
uzak
ülke gibi kalırsın dışarda
hadi
beni bırakıp gittin diyelim
mektup
okuma kalır sonra senden bana
suskun
dudaklarından öperim…
OLAĞAN ŞEYLER - HASAN ILDIZ
Hayatta hiç bir şey hayrete düşürmüyor seni.
Bir denizin ağladığını görüyorsun sabaha kadar
Bir dağın eşkıya kesildiğini dünyaya karşı....
Bir denizin ağladığını görüyorsun sabaha kadar
Bir dağın eşkıya kesildiğini dünyaya karşı....
Bir dünya ki üzerinde acını tükürecek yerin yok
Bir şehir ölüler kusuyor başka bir şehre durmadan.
Durmadan ateşler yanıyor yeryüzünde
Bir yenisi başlıyor daha diğeri soğumadan.
Bir şehir ölüler kusuyor başka bir şehre durmadan.
Durmadan ateşler yanıyor yeryüzünde
Bir yenisi başlıyor daha diğeri soğumadan.
Sevdiğin, bir hayvanı öpüyor
Ve pırıl pırıl akıyor bir güneşin altında kanı.
İnsanlar kahhar adınla sevişiyorlar
ve kahrediyorlar yaşamdan yana saf tutanı.
Ve pırıl pırıl akıyor bir güneşin altında kanı.
İnsanlar kahhar adınla sevişiyorlar
ve kahrediyorlar yaşamdan yana saf tutanı.
Oysa çıplaktı son gördüğün savaşta herkes
Kopmuş bir kolun mayhoş tadıyla ağlıyordu çocuklar
Kimse merak etmiyordu öyle
Ağzından sonra girilecek şehri.
Kopmuş bir kolun mayhoş tadıyla ağlıyordu çocuklar
Kimse merak etmiyordu öyle
Ağzından sonra girilecek şehri.
Atılan her füze bir yüreğe kilitliyor kendini
Ve bütün mavisini gökyüzünün
Toplayıp gömüyor ötelerde birileri
Bir tabak pilav gibi
kösülüp indiğini görüyorsun dağların
Ve denizlerin alnından boncuk boncuk terlediğini.
Ve bütün mavisini gökyüzünün
Toplayıp gömüyor ötelerde birileri
Bir tabak pilav gibi
kösülüp indiğini görüyorsun dağların
Ve denizlerin alnından boncuk boncuk terlediğini.
Artık kıyam vaktidir ölmüşlerin ve öleceklerin.
Olup biten hiç bir şey hayrete düşürmüyor seni
Sadece izlemekle yetiniyorsun
Türünü yadırgayan bir kuş gibi çevreni.
DİL, ÇOCUK VE ISLIK - AZİZ KEMAL HIZIROĞLU
kanadı kırık şapkası yandan-çarklı harflerle
zor ulaşır topal karınca dizgeye
rastlantısal olanla avutur kendini
yavru karınca...söz !
büyüyünce ben topal
kalmıycam
ağzında sürekli üreme ağıdıyla
zor biçimlenir ağustos böceğinde türkü
safrasını sürükleyen bekleyene döker
benzetme edatlarında...şiir !
yazılınca ben de okulu
bırakıcam
evlâdın vurulurken bıraktığı çığlıkta
zor iyileşir annenin mor sessizliği
acı yetkinliği uzun ah’a iz ararken
kıvam bulur...sözlük !
yeniden üretmek için
yapısını bozucam
global inceliklerle süslü şırfıntı dilim
zor ulanır kökten namuslu gövdesine
gri sütle büyüyen meyveden
nektar karası...öykü !
sürgündeki kalemleri
defterime çağrıcam
öğretmenim bana güzel konuşmayı öğret n’olur
yazıyı uyandırmayı göster
yoksa geceleri yırtana
dek ıslık çalıcam
BARINAK - ERKAN KARAKİRAZ
etin acısında
katar katar
tekrarlar
ve kafiyeler
ve
yalınca var hissettiren
küçücük ezgiler
yeni bir eksiklik olmalı
kapıyı aratan pencereyi sorgulatan
uzun bir metindir
çıplak ayaklarına geçirip
yürüyüşler devirdiğin
bir eylül beğendim sana
içinde
yarılmış
topuklarını esirgeyip koruyan
bir barınak çattım
yeşilin acı çok acı
ve
tekrarlar
ve kafiyeler
ve
korkusuzca saldırtan sebze yürekleri
diri bir kalp
ezdim
şimdi aydım!
ev değil ev değil yuva hiç değil
bir sokak
içinde kendimi buluverdiğim
zarifçe caddeye
dönüşen vuza
ve kalabalıksın zalimce kalabalık
güney eteklerine sürüyorken yüzümü nif
dağı’nın
meles’te
yunuyorum karaağaç çürüyüşlerimi
çukurdan göğe
tekrarlar
ve kafiyeler
ve
BİR KÖPEK, BİR AT , BİR KADIN - AZİZ KÜÇÜK
1
bir köpek
uluyor aya karşı
gecede sarhoş sevinci
2
bir at,
rüzgarlı düşler büyütüyor
ovanın sonsuzluğunda
yelesinde çayır türküsü
3
bir kadın,
balkonunda gecenin kardeşliğine
sürmesini eklemiş
gözlerine gergefliyor yıldızları
can sıkıntısı ellerine düğümlü
TATLI AĞU - HÜSEYİN KORKMAZ
Taş döşek--
serilen çardak, gölgesinde ulu orta
sesinin astarından diktirdiğim entarin
uyanınca tam olmuş, sevdana giyinmişsin.
Sensizliği çağıran bu gün
gök çekmiş bulutu üstüne doğamamakta güneş
serçenin biri gülüşüme yem atar
sığ güneşin balkonunda yüzüme bakarak
paha biçilmez yaraya sökülürüm bilirsin.
Dil pazarında sözün çalışkan işçisiyim
soyundum benliğimden mor delisiyim!
Ovuştur gözlerimi gözlerinle tutarak
aradığım göz rengi tuzunda saklı
öyküsü yaşlanmış tek mavi - sonsuz masalım!
Kayıp dinini buldum İambos dilinden
Su Dağında mağaraya çekilmiş
altın dişli çigana buyruk indirilen bir sure :
‘sen suresi: turnanın ötüşünde duyulan
gökyüzü sefili acı ağular içersin
ölümü çekip elimden su vermelisin çölüne.’
Tuzunun yarama değdiği yerdeyim
sözümüz de kalmadı kuşluk vaktine
çatısındaki duman aşk katedralinin
bu yıl ömür biçildi tanrıya anlaşılan
aşk ömürsüz, su kabarık, tufan kendini taşa çaldı
keşişin sustuğu kader dehlizindeyim senin.
Ateşten soruldu gül,
gülün dikenini yaktığını gördü diğer güllerim;
kuşlar gibi serinledi dünyası gözlerimin
karşımda durunca berrak bir nehir senin gibi!
TANCI - İLHAN KEMAL
kalmayalım yolun
gecesinde, tekin değil ibrahim
bakmamıza çığ düşer
kapanıveririz bakarsın
belki ömre
pusulardır gitmek! nereden bilelim
tütünümüz tükenmiş,
şarabımız dökülmüştür belki
ürkü bir huysuz
attır böyle vakitlerde, bilelim
ümit dedikleri
zifirden hırkamızdır ibrahim
gideriz. kuytularda
kuş ulur pars öter kurt uçar, dişini
düşümüze kamaşır
çağanoz çalı dibinde
pusatımız aşk
olmalı zor yollardan geçerken
sonra omuzlarımızda
aydınlık, tan, büyülü bir yük!..
bu dediklerimi unut
ama şunu unutma ibrahim:
kurttan parstan
katiyen zarar gelmez insana
içimize paslı
aynalar tutan da biz, canı ayna kıran da
ayıları bile daha
bir sevebiliriz mesela, gülme ibrahim
yaz bir kenara
bunu, tanıdıkça insanları yüzün söner
ne yoldan kork ne
de şu kervan göçmez dağlardan
inan buna insandır
vahşi kurt, aşılamaz dağ
dağı dağa tokuşturabiliriz
ama, kalpler için
bir şey
diyemeyeceğim ibrahim, kendin gör yolda
mataranda çöl,
çıkınında kum, alıştır kendini buna
belki de yalnızlığı
yürümek düşer paya, ama
yaşamak rüzgar
sağanağında kalmak değil, direnelim!
ibrahim, taşta gül
biter insanda ot bitmez bazan.