Genel Yayın Yönetmeni : MAKSUT KOTO Editör : ENSAR SARGIN

ŞİİRLER




''POETİKA'' - Fatin R.M

1. dünyada olmak dünya aracılığıyla varolmaktır.

2. dünya olmak bilinci dilin içinde kendini oluşturur.

3.  dilin sınırları içerisindedir.

4.  bu aynı zamanda dünyanın da sınırlarıdır.

5.  varoluşun sınırları dünyadır.

6.  dilin sınırları varoluştur.

7.  dünya dildir.

8.  dil varoluştur.

9.  dünya bütün evreni barındırır.

10. evreni dünya aracılığıyla biliriz.

11. bildiğimiz şeyler dilin kavramlarıdır.

12. bildiğimiz şeylerin sınırları kavramlardır.


       kavramlar
       dildir
       dil insandır
       insan hiçtir


13. insan kavramlar aracılığıyla dünyayı bildiği için hiçtir.

14. kavramların varoluşu yoktur.


      kavramlar
      dünyadır
      dünya hiçtir
      hiç tanrı dır


15. şiir hiçliğin bilgisinden kaynaklanır.

16. bu yüzden şiir dünya bilincidir.

17. şöyle ki.
      toprağın altında yaşayan solucanın
      kavramlarla ifade ettiğimiz bilgisi
      onun dünyaya ilişkin bilgisi değildir.
      bizim ona yakıştırdığımız olgulardır.
      onun bu olgulara ihtiyacı yoktur.
      o kavramlar olmadan da yaşar.
      o kendi hiçliğinin farkında olmadığı için
      çünkü kavramlara ihtiyacı olmadığı için
      biz ona solucan deriz.

      hiçlik bilincinin yeri yürektir.
      insan yüreği aracılığıyla solucanla kardeşleşir.
      şiirin tadına varır.

      hiçlik duyumu bir duygu durumudur.
      akıl bunu kavrayamaz.

      duygu durumları her ne kadar
      dilin araçlarıyla ifade edilmeye
      yatkın hale getirilseler de.
      dünyanın kavramlaştırılamazlığından
      dolayı.
      hep eksik ve
      yanlış.
      ifade edilirler


MEKTUP - MEHMET SADIK KIRIMLI

ah, sevgilim
ayrılığın kaleminden sızan mürekkeple
yazdığım mektup sığmadı A dörde
uzak kent’e gittiğimde içindeki öksüzü
paylaş geceyle

bırakmadığın düşünceni yolla bana
gecenin içinden geç sokul ona
varsın yorulsun cama, sözün buğusu
gerisi kış uykusu sevgilim, kış uykusu

gülerek bazen arada somurtarak sen
bende çocukluğunu büyütüyorsun

ağzından çıkan sözcüklerin de
etekleri kısaldı, unutuyorsun geceyle
gündüzün buluştuğunu, yaz bitti sevgilim
yaz bitti
sakın gidip yağmuru dudağından öpme

unutulmanın eşiğinde bırakma beni n’olusun
her şey kendi içine saklanır sonra
daracık yolda yürüme, yoksa kaybolursun
ayağına taş batar, acısı belki sonradan
yapışır yakana

bırak bildiğini yapsın zaman, kalbe
çarpan her söz mutlaka varır sahibine

hüzünle yatıp sevinçle ayağa kalk
balkona oturup uzaklara bak çok uzaklara
sayfaları dikkatle okunacak kitaptır aşk
başka yöne bakarsan gözlerin ihaneti yorar seni
uzak ülke gibi kalırsın dışarda

hadi beni bırakıp gittin diyelim
mektup okuma kalır sonra senden bana
suskun dudaklarından öperim




OLAĞAN ŞEYLER - HASAN ILDIZ

Hayatta hiç bir şey hayrete düşürmüyor seni.
Bir denizin ağladığını görüyorsun sabaha kadar
Bir dağın eşkıya kesildiğini dünyaya karşı....

Bir dünya ki üzerinde acını tükürecek yerin yok
Bir şehir ölüler kusuyor başka bir şehre durmadan.
Durmadan ateşler yanıyor yeryüzünde
Bir yenisi başlıyor daha diğeri soğumadan.

Sevdiğin, bir hayvanı öpüyor
Ve pırıl pırıl akıyor bir güneşin altında kanı.
İnsanlar kahhar adınla sevişiyorlar
ve kahrediyorlar yaşamdan yana saf tutanı.

Oysa çıplaktı son gördüğün savaşta herkes
Kopmuş bir kolun mayhoş tadıyla ağlıyordu çocuklar
Kimse merak etmiyordu öyle
Ağzından sonra girilecek şehri.

Atılan her füze bir yüreğe kilitliyor kendini
Ve bütün mavisini gökyüzünün
Toplayıp gömüyor ötelerde birileri
Bir tabak pilav gibi
kösülüp indiğini görüyorsun dağların
Ve denizlerin alnından boncuk boncuk terlediğini.

Diyorlar ki doğum vaktidir toprağın
Artık kıyam vaktidir ölmüşlerin ve öleceklerin.
Olup biten hiç bir şey hayrete düşürmüyor seni
Sadece izlemekle yetiniyorsun
Türünü yadırgayan bir kuş gibi çevreni.




                        DİL, ÇOCUK VE ISLIK - AZİZ KEMAL HIZIROĞLU

kanadı kırık şapkası yandan-çarklı harflerle
zor ulaşır topal karınca dizgeye
rastlantısal olanla avutur kendini
yavru karınca...söz !
büyüyünce ben topal kalmıycam   

ağzında sürekli üreme ağıdıyla
zor biçimlenir ağustos böceğinde türkü
safrasını sürükleyen bekleyene döker
benzetme edatlarında...şiir !
yazılınca ben de okulu bırakıcam

evlâdın vurulurken bıraktığı çığlıkta
zor iyileşir annenin mor sessizliği
acı yetkinliği uzun ah’a iz ararken
kıvam bulur...sözlük !
yeniden üretmek için yapısını bozucam

global inceliklerle süslü şırfıntı dilim
zor ulanır kökten namuslu gövdesine
gri sütle büyüyen meyveden
nektar karası...öykü !
sürgündeki kalemleri defterime çağrıcam

öğretmenim bana güzel konuşmayı öğret n’olur
yazıyı uyandırmayı göster
yoksa geceleri yırtana dek ıslık çalıcam




BARINAK - ERKAN KARAKİRAZ 

etin acısında
katar katar
tekrarlar
ve kafiyeler
ve
yalınca var hissettiren küçücük ezgiler
yeni bir eksiklik olmalı
kapıyı aratan pencereyi sorgulatan

uzun bir metindir
çıplak ayaklarına geçirip
yürüyüşler devirdiğin

bir eylül beğendim sana
içinde
yarılmış topuklarını esirgeyip koruyan
bir barınak çattım
yeşilin acı çok acı
ve
tekrarlar
ve kafiyeler
ve
korkusuzca saldırtan sebze yürekleri
diri bir kalp ezdim

şimdi aydım!
ev değil ev değil yuva hiç değil
bir sokak
içinde kendimi buluverdiğim
zarifçe caddeye dönüşen vuza

ve kalabalıksın zalimce kalabalık
güney eteklerine sürüyorken yüzümü nif dağı’nın
meles’te yunuyorum karaağaç çürüyüşlerimi
çukurdan göğe
tekrarlar
ve kafiyeler
ve





















BİR KÖPEK, BİR AT , BİR KADIN - AZİZ KÜÇÜK

1
bir köpek
uluyor aya karşı
gecede sarhoş sevinci

2
bir at,
rüzgarlı düşler büyütüyor
ovanın sonsuzluğunda
yelesinde çayır türküsü

3
bir kadın,
balkonunda gecenin kardeşliğine
sürmesini eklemiş
gözlerine gergefliyor yıldızları
can sıkıntısı ellerine düğümlü

















TATLI AĞU - HÜSEYİN KORKMAZ

Taş döşek--
serilen çardak, gölgesinde ulu orta
sesinin astarından diktirdiğim entarin
uyanınca tam olmuş, sevdana giyinmişsin.


Sensizliği çağıran bu gün
gök çekmiş bulutu üstüne doğamamakta güneş
serçenin biri gülüşüme yem atar
sığ güneşin balkonunda yüzüme bakarak
paha biçilmez yaraya sökülürüm bilirsin.

Dil pazarında sözün çalışkan işçisiyim
soyundum benliğimden mor delisiyim!

Ovuştur gözlerimi gözlerinle tutarak
aradığım göz rengi tuzunda saklı
öyküsü yaşlanmış tek mavi - sonsuz masalım!

Kayıp dinini buldum İambos dilinden
Su Dağında mağaraya çekilmiş
altın dişli çigana buyruk indirilen bir sure :
‘sen suresi: turnanın ötüşünde duyulan
gökyüzü sefili acı ağular içersin
ölümü çekip elimden su vermelisin çölüne.’

Tuzunun yarama değdiği yerdeyim
sözümüz de kalmadı kuşluk vaktine
çatısındaki duman aşk katedralinin
bu yıl ömür biçildi tanrıya anlaşılan
aşk ömürsüz, su kabarık, tufan kendini taşa çaldı
keşişin sustuğu kader dehlizindeyim senin.

Ateşten soruldu gül,
gülün dikenini yaktığını gördü diğer güllerim;
kuşlar gibi serinledi dünyası gözlerimin
karşımda durunca berrak bir nehir senin gibi!

                                                                                    
















TANCI - İLHAN KEMAL



kalmayalım yolun gecesinde, tekin değil ibrahim
bakmamıza çığ düşer kapanıveririz bakarsın
belki ömre pusulardır gitmek! nereden bilelim
tütünümüz tükenmiş, şarabımız dökülmüştür belki
ürkü bir huysuz attır böyle vakitlerde, bilelim

ümit dedikleri zifirden hırkamızdır ibrahim
gideriz. kuytularda kuş ulur pars öter kurt uçar, dişini
düşümüze kamaşır çağanoz çalı dibinde
pusatımız aşk olmalı zor yollardan geçerken
sonra omuzlarımızda aydınlık, tan, büyülü bir yük!..

bu dediklerimi unut ama şunu unutma ibrahim:
kurttan parstan katiyen zarar gelmez insana
içimize paslı aynalar tutan da biz, canı ayna kıran da
ayıları bile daha bir sevebiliriz mesela, gülme ibrahim
yaz bir kenara bunu, tanıdıkça insanları yüzün söner

ne yoldan kork ne de şu kervan göçmez dağlardan
inan buna insandır vahşi kurt, aşılamaz dağ
dağı dağa tokuşturabiliriz ama, kalpler için
bir şey diyemeyeceğim ibrahim, kendin gör yolda
mataranda çöl, çıkınında kum, alıştır kendini buna
belki de yalnızlığı yürümek düşer paya, ama
yaşamak rüzgar sağanağında kalmak değil, direnelim!

ibrahim, taşta gül biter insanda ot bitmez bazan.