
her erkişi Hüseyin’dir, ona benzeyen nilüferse sizindir
birbirine komşu iki şehir bizimki gelmek nasıl da kış sesidir!
Hüseyin Avni Cinozoğlu: sükuta eren bir derviş dede misâli-
hızır’a sıdk ile nefs arınmış kitab-î mabedinde göründü--
Hüseyin Alemdar: Türkan Şoray serçesi besleyen bahçıvan
gülü gül ile tartar kalppazar dolanır gül satar, bunda ne var!
Hüseyin Çiftçi: -kusura bakma!- Su yeşili gördüm bahçende
kuşu öperken oldu kanattı sesimi gül, gider miyim hiç?
Hüseyin Ferhad: sûreti haktan Kerbelâ nafile ona çöl ister su
kum değil ki derdi, bin Yezid garezi, içi yanık fısıltı hâlâ
Hüseyin Haydar: haydarî ocağında kuş ölüsü biriktirirse
şivekâr bir sesle göz kırpacak gördüğü kırlangıçlara(
Hüseyin Akın: yaz yağmuruyla yıkamış kâğıt kalbini,
silkeleyip sıkıntısını hüzünlü rüzgâra asmış, belli ki )
Hüseyin Kıran: körpe bir zevk bu, rüya balkonunda
kuşlar sözü gözümüzden alır, alır ele verir anla/
Hüseyin Köse: ah! Sesimin yaprağı gazeldir son baharda
beni lavanta anlamışlar oysa kır çiçeği bile değilim, bak_
Hüseyin Yurttaş: Ya Hüseyin! Doğu’da ela gözlü bir ırmak
kalbimin vadisini dolanır görseydin, cennet hariç…
Hüseyin Peker: bana bu mesafede kendini hatırlatana
‘insan arkadaşınındır’ denir, öyle ya beni affet.
birazdan terimin kokusunu tanıyacağım hiçliğe çalışan
kendime Hüseyin kalacağım size nasıl da kış soğukluğu!
Bulgulayan: ‘Her insan Hüseyin’dir!’