Kiralık ev arıyorum.
̶ - Abi, kusura
bakma, bir şey soracaktım.
̶ - Buyur.
̶ - Şu boyalı
binada kiralık ev var mı ya da civarda?
Tam o esnada bir adam içeri girdi. Şamaroğlan gibi.
̶ - Yazık oldu,
dedi.
̶ - Hiç sorma
birader, dedi büfeci.
̶ - Kimin aklına
gelir?
Ben bir büfeciye, bir de içeri girene bakıyorum.
̶ - Abi, kiralık ev
arıyor. Bizim Nazmi’nin oturduğu boyası yapılan binayı soruyor da. Bir bilgin
var mı Hacı?
̶ - Yabancısın,
herhalde, dedi bana Hacı.
̶ - Evet, evet.
̶ - Belli, belli,
dedi ikisi birbirine bakarak.
Yüz ifadelerinden benim bir şeylerden habersiz
olduğumu anladım. Bu, yabancı olmaktan öte, kiralık ev sormanın sırası mı gibi
bir şeydi. Büfeci, haberin olsun da sen de bil anlamında döndü bana:
̶ -- Abi, dün bu
binayı boyayan işçilerden biri iskeleden düştü. Allah’ın takdiri işte… Yolda
tam o sırada saman yüklü bir kamyon geçiyordu, adam saman çuvallarının üstüne
düşmesin mi? Burnu bile kanamadı. Yani öldürmezse öldürmüyor Allah’ım. Gözümün
önünde oldu. Hepimiz koştuk, kamyonu durdurduk. Yani ne diyeyim böyle bir
sevinç böyle bir sevinç oldu ki yeniden doğmuş gibi oldu işçi. Hepimiz orda
şaşırdık. İşçi, kamyoncunun ayağına kapandı. Ağladı. Hayatımı kurtardın, sana
borcumu ödemeden seni bırakmam, dedi. Kamyoncu, bırak beni yoluma gideyim
Allah’ın sevdiği kulmuşsun, dediyse de ikna edemedi onu. Gel dedi bir yemeğimi
ye bari şu karşı lokantada sana bir yemek söyleyeyim, emeğim kursağına girsin,
hakkını helal et. Lokanta da yolun karşısında. Kamyoncu, sonunda razı oldu.
Gidip yemek yediler. İş işte… Karşıdan dönerlerken bir araba geldi kamyoncuya
çarptı adam oracıkta can verdi.