el
açmış haykırıyorum budadıkları yerden güneşi
körpecik
dalgalara benziyor kaynadıkça
biri
gökyüzünün saatine bakıp uyanmayı bekliyor
seni
övdüğüm bademlerden uyanıyor yeryüzü
gül
yine aynı biçimini almış; evler uyanıyor
bacalar,
kirişler, barakalar da…
korku
insanın efendisi; nasıl da uyanıyor
cazibesi
günbatımında gizli eşsiz kadınlar için
terk
ediştir dünyanın uğultusu kaynıyor
şamdanları
yanıyor düşüncelerin ezgisi buruk
belki
bir çan sesine karışıyor bu saatte unutuş
biri
sürekli Ortadoğu karıştırıyor petrol uyanıyor
biri
bir ata binmeyle geriliyor bütün kış
nalları
sessizliğin…
eteklerine
dağıldığım bu kaçıncı kasaba
kaynıyor
içime doladığın çam uykusu
belki
muson yağmurları kadar eski bu aşk
sezdirmekte
usta ama sekmekte de çağdaş
biri
gökyüzünün saatine bakıp uyanmayı bekliyor
biri
atkısına tutunurken kasketi sarkıyor diğerinin
günler
kibrit kutularının alevinden geçiyor
düş
nasıl da haklı bu saatte yol nasıl da diri
ekmek
buğularına benzer bir merhamet gelişiyor
gökyüzüne
baktıkça birileri
işte
böyle sürekli kaynıyor içimizde devrim