Genel Yayın Yönetmeni : MAKSUT KOTO Editör : ENSAR SARGIN

ARİFE KALENDER İLE SÖYLEŞİ - MAKSUT KOTO

'' Kendini geçemeyen gölge beden olamaz ''  ŞİİR DALI E-DERGİ














Maksut KOTO : Şair Arife Kalender kim olmak isterdi? Ya da kim olmak istemezdi? 

Arife KALENDER : Üzerinde düşünmediğim bir soru ama sanırım yine Arife Kalender olmak isterdim. Çünkü ona çok alıştım. Başka biri olmak istersem korunağım dağılır. Kabuğum çatlar ve bir daha kemiklerimi bir araya getiremem. Şiirlerimde sık sık ‘öteki’ oluyorum zaten. Gerçekte ötekileşmeyi istemem, böyle bir hevesim hiç olmadı… Yaşamdaki doğal değişimi unutmayalım!. Zaman bizi bizde bırakıyor mu? Doğumdan başlayarak geçirdiğimiz evrelerde hem biz olan, hem de bize yabancı kimliklerimiz olmadı mı? Çocuk Arife ile bugünkü Arife arasında biri birine benzemeyen yüzlerce fotoğraf karesi var. Ömrüm bu açıdan zaten kalabalık. Bunca kalabalık ortasında; niye bir kez daha başkası olmak isteyeyim ki!… 

Maksut KOTO : Şiirinizin bilinmeyen yanlarıyla Arife KALENDER’ i tanımak isteyenlere diyeceğiniz bir şeyler var mıdır? 

Arife KALENDER : Şiirimin çıkış yeri doğadır, insandır, yaşamın kendisidir. Böyle olunca ayağının yere bastığını, doğduğu ve yaşadığı yerde; beslendiği gerçeklikten rahatsız olduğunu, haksızlıklara başkaldırdığını, dünyanın sömürüye, savaşlara teslim edildiğini gördükçe isyan ettiğini, insani olanın tükendiğini düşündükçe hırçınlaştığını söyleyebilirim. Bu bağlamda şiirimin hep söyleyeceği bir şeyler oldu. Ama söyleyeceğimi; çoğunlukla imgelerden, simgelerden, eğreltilme ve sezdirmelerden yola çıkarak, onlarla besleyerek söyledim. ‘gerçeği düşte yıkadım’ yani… Bir söyleşimde : “ pencereden sokağa bakarcasına, şiirin içinde görebilmeliyim hayatı” demiştim. Evet, o sokakta olan biten her şey şiirimin temasıdır. Gecesi, gündüzü, yağmuru, fırtınasıyla… Akşam sokağa giren çingenenin at arabası, çöp bidonu dibinde uyuyakalmış tinerci çocuk, kocasından dayak yiyen komşumun çığlığı, karşı apartmandan çıkan cenaze, kesilen ağacın yolda bıraktığı boşluk, çok yükseklerden dönerek geçen ay, buluta sarılmış güneş, bodrumda yavrulayan kedi, radyodaki türkü, bir defterde kalmış şiir karalaması…her şey, ama her şey şiirin bir parçasıdır. 

Şiir canlıdır. Bir yandan zaman; seslerini, hecelerini, dizelerini kemirirken, öte yandan da kendisini günden güne onarır, değiştirir, dönüştürür. ‘Şiir bitti mi, bitiyor mu’ sorularını yersiz buluyorum. İnsan olduğu sürece, şiir olacaktır. Çünkü şiir insana özgüdür, insan içindir. Tüm evren, tüm dünya şiirin içindedir, ama bunu yalnızca bir insan kulağına, yüreğine, beynine duyurmak için yazılır. Şiir, insanın insana ulaşma ve onda konaklama isteminden doğar bana göre. Böyle düşündüğüm için de şiirimde duyurmayı ve duyumsatmayı önemserim. Biçimsel kaygılar, şiirin müziği, çağrışımlar elbette var. Kuru anlatımlar, salt düşünce savları, gerçekliğin manzum yazılımları beni iter. Gölgeler, renkler, fısıltılar şiirde yeğlediğim öğelerdir. İletileri verirken şiirden uzaklaşmamaya, düşünce ve duyguları şiirin içinde tutmaya özen gösteririm. 

Biçimsel çalışmaları denerken; dildeki yontuculuğa fazla yönelmem. Eski, yeni yerine göre dildeki tüm sözcükleri, sıfatları, bağlaçları rahatlıkla kullanırım. Şiirin yerini genişletir, anlam katmanlarını artırırlar bana göre. Kırk yıldır şiirin içine yaşayan birisi olarak; her gelen yeni şiire yeni söylemler aradım, yeni yollar denedim. Sanırım bu arayışlar sonsuzdur… 

Hem Türk Şiiri’nin, hem evrensel şiirin ustalarını okuyan, inceleyen; çeviriler yapan bir şair olarak; şiirin sonsuz dünyasına reçete yazılamayacağını, kural konulamayacağını biliyorum. Kuramların ve verili dünyanın dışına çıkmak, ancak onları tanımak, bilmek ve ötesine geçmekle olur. Yıllardır yeni şiire başlarken; kendimi ilk kez şiir yazan birisi gibi hissediyorum. Şiir koştukça ben soluk soluğa onun peşinden… Bir ucundan yakaladığım da oldu (asla tamamı yakalanamaz, bitmiş görünse de her şiir yarımdır), yarısını ele geçirdiğim de. Doğrusu ‘şiir’ peşinden koşmaya değer!... 

Maksut KOTO : Günümüz edebiyatında yazar ve şairler kimleri okuyor? Ya da okuyorlar mı? 

Arife KALENDER : Şiirin disiplin ve beslenme istediğini kavramış olanlar, okuyorlar. Bunların az sayıda olduğunu, çoğunluğun şiirin duygu ya da kurgu işi sandığını, bir an önce ‘şair!’ sıfatıyla gezinmek istediğini söylemek yanlış olmaz. Biz sözlü toplum geleneğinden geliyoruz. İnsanlar şiir kitabı almak yerine ‘bana bir şiir okusana, hatta söylesene’ diyorlar. 

Yazar ve şairler de birçok duygusal ve psikolojik nedenlerle birbirlerini okumuyor. Yansız ve tarafsız olabilme, ötekini anlama ve tanıma istemi, eleştiriye katlanabilme durumları olsaydı eleştirmenlik iflas etmezdi. Yazanların birçoğu başkalarını, başka kitapları okumadığı, dergileri bile izlemedikleri için, bir süre sonra kendilerini tekrar edip duruyorlar. Bir kısmı didaktik, etik, etnik olguların etkisi ve kuşatılmışlığı içinde güdümlü okuyup yazıyorlar. Oysa bilindiği gibi; ‘yaratı’ sınırların ötesine geçmekle özgürleşir, özgünleşir. Yanlı ve koşullandırılmış okuyup yazmalar edebiyatı daraltır, soluğunu keser. Yakın tarihimizdeki siyasal olaylar, darbe ve kısıtlamalar edebiyatımızın doğal ve zincirleme gelişimine bıçak darbesi indirmiş, onar yıllık yasaklı dönemler; birbirini yadsıyan, yabancılayan yazarlar, şairler yetiştirmiştir. Son elli yıllık sürece baktığımızda kimliksizleşme, yalnızlaşma, yaşama ve topluma ilgisizleşme, şiirden-öyküden insanın kalkışı, egonun öne çıkışı, kolaycılık ve naylonlaşma kısıtlı ve kesintili dönemlerin ürünüdür.
Maksut KOTO : Edebiyatımızda çeviri eserler yeterli midir? Çeviri eserlerle ilgili söylemek istedikleriniz nelerdir? 

Arife KALENDER : Elbette yeterli değil. Kültür Bakanlığı’nın bu konuda eskiden beri önemli bir çalışması yok, olanlar da eksik, yanlı, yetersiz. Bir iki yayınevi dışında çevirmenlere para da verilmiyor. Yazar ve şairler bireysel olanaklarıyla yazdıklarını tanıtabiliyorsa şanslı. Ayrıca çevirmen hakları da yeterince savunulamıyor. Kopyaları, alıntı ve çalıntıları zamanında izleyen ve yasaları uygulayan kurumlar yok, ya da az. Korunan ve yüreklendirilen kurumlaşmış çeviri büroları yok. Birkaç yıldır Tozan Alkan’ın önderlik ettiği, uluslar arası platformda Türkiye’yi temsil ettiği çalışmalar, festivaller var, ama yeter mi?...Şimdi yayına hazırladığım ‘Alman Şair Kadınlar Antolojisi’ var. Kitaplaştırmak ayrı sorun, tanıtımı ayrı sorun…Oysa bu tür çalışmalar desteklenmeli, hatta bakanlık içinde çalışmalar olmalı bana göre. Yoksa suya yazı…
Maksut KOTO : Günümüz genç şairlerin şiirlerini nasıl buluyorsunuz? Şiirleriyle dikkatinizi çeken genç şairler kimlerdir? 

Arife KALENDER : Az önce insan var oldukça şiir olacak demiştim. Günümüz şairlerinden elbette beğendiğim birçok şair var. Özellikle kadınlardan. Özgür, cesaretli, donanımlı ve şiiri bilen şairler bunlar. Ama adlarını yazmayacağım. Olur da sevdiğim kimi şairleri atlamış olurum diye. Ama genç şairlerin bazıları, şiiri kalıplarından kurtarıyorlar. Şiir adına seviniyor, onlarla kıvanç duyuyorum… 

Maksut KOTO : Şiirde çırak-usta ilişkisinin günümüzdeki versiyonu sizce nasıldır? Çırak-usta anlayışını ne kadar onaylıyorsunuz? Yarar ya da zararları nelerdir? 

Arife KALENDER : Çırak –usta ifadelerinden emeğe saygıyı anlıyorum. Yıllarca şiire emek çekmiş bir şaire üç-beş şiir karalamış, şiiri bile tanımayan birinin, bilgiçlik taslaması, yok sayması sevimsiz bir durum. Elbette sözüm ‘usta!’ için geçerli. Yoksa yıllarca yazmış, ama olduğu yerde kalmış; ne sesi, ne de sözün incesini tanımış biri için değil. Bana göre zamanın ve dönemin tartıları var. Kimi şairler yıllarca yazar, onlarca kitabı yayınlanır ama iz bırakmaz. Adı olan, şiiri görünmeyen guruptandır. Usta denilince ülke edebiyatında iz bırakmış adlar anılmalı. Yalnızca yıllarının çok olması kimseyi usta yapmayacağı gibi, şiiri hiç tanımayan birini de şip şak şair yapmaz. 

Yeniden soruya dönecek olursam ‘usta’!; şiirde ustalık savı bana biraz ters. Sanat dışında, ‘usta’ denilen kişi yeni şeyler aramaz. Artık tüm biçimleri, malzemeleri bulmuştur. Marangozsa da, demirciyse de. Oysa şiirin malzemesi yaşamdır ve hep değişir. Yeniyi şiire sokma eyleminde şair hep acemidir, hep çıraktır. Çırak kendisine çıraktır şiirde. Kimse başkasının yönlendirmesiyle şair olamaz. Çırak araya araya bulur sesini, ustaların yönlendirmesiyle değil. Ancak şiire ilk başlayanlar; kendisinden önce yazılanları, yazılış özelliklerini bilmek zorundadır, ki öncekileri (usta) taklit etme, aynı şeyleri söyleme tuzağına düşmesin. Ola ki yıllar önce Nâzım, Dağlarca, Uyar, Cansever, Kurdakul, Arif, Süreya yazacaklarının çok daha güzelini, özelini yazmıştır!... 

Özetlersem bana göre; sosyal ilişkilerde emeğe saygı olur, olmalıdır. Ama bu, ne kulluğu ne de gençlik haytalığını getirmemeli. Herkesin şiiri kendisi kadardır ve biri birine göre tartılamaz. Çok genç bir şiir,yazanın boyunu aşabildiği gibi; yıllanmış bir şiir dar, kısa, zayıf kalabilir. Usta olan da, çırak olan da şiirin kendisidir. 

Maksut KOTO : ‘’Şiirin yolu dergilerden geçer’’ söylenmesine rağmen, bir çok şair dergiler olmadan popüler oldu. Acaba sistemdeki bu çelişkinin nedeni nedir? 

Özellikle seksen sonrasında başlayan süreçte; elektronik ortamın, sosyal medyanın gelişmesi; kitaba ve dergiye ulaşımı azalttı. Kolay ve ucuz bilgi, anında tüketiciye ulaşım, yazı heveslilerini internette şiire, yazıya yöneltti. Dergilerde kendilerine yer bulamayanlar, çoğunlukla çalakalem yazdıklarını yüzlerce kişiye anında ulaştırır oldular. Bu durum özendirici olduğu kadar, denetimsizliği de getirdi. Bu da şiirin arabesk yanı. Televizyonlar paradan kaçınmak için, çoğu yerde bu durumları körüklediler. Aklı başında bir iki programın dışında ağlak şiirler sergilendi. Ayrıca kişinin amacı ‘ünlü şiir yazarı!’ olmaksa her yolu dener. Popüler olmak zor değil. Zor olan şiire ulaşmak… 

Maksut KOTO : Söyleşiniz için teşekkür ederim. Sohbetimizi hangi dizelerinizle bitirmek istersiniz? 

Arife KALENDER : Bilmem, insan bir süre sonra yazdıklarına yabancılaşıyor. Kırk yıl binlerce şiirle yatıp kalkınca seçmek güç oluyor, ya da hemen tümü anımsanmıyor. İlk kitabım ‘Maviler de Eskidi’den: 


‘İlk şiiri bulduğumda 
Kesin ne zamandı bilmem ki 
Belki köyde bir karınca yuvasına 
Dikip gözlerimi öğlen sıcağında 
Belki bir kaval sesinde akşam üzeri 
Meşe yaprağı, kuzu sesi, sac ekmeği 
Yanıt vermeyen toprak, sonuçsuz sıla 
Belki hepsi… 


İlk şiiri bulduğumda ama 
Sakla dedim 
Bir dost mektubu gibi’ 


‘Yaşam Üzerine’ başlıklı şiirimin dizeleriyle bitirebiliriz.