Sexton şiiri odaklı -şairin ölüm sonrası izleği-
Amerikalı şair Anne Sexton Ölü Kral adlı şiirine -
''Bir marangoz tuttum/tabutumu yaptırmak için -'' dizeleriyle keskin bir giriş yapar.( Eylül 1972 ) tarihli bu şiirine böyle çarpıcı şekilde bodoslama ölüm algısına hitap eden tabutunu çaktırmak imgesi;Anne Sexton'nun postmodern bir şair oluşunun açık anlatımıdır.Çünkü varolan ve vorola gelen bir durum-olgu 'ölüm anlatımının en olduğu gibi bırakıldığı ham halini en iyi postmodern bir şiir verebilir kanımca.Modernist şairlerde görülen ölümü yeniden tanımlama ,adlandırma ona tanrı katında bir yer edindirme ve geride kalanlar için acıyı ve yası meşrulaştırma çabası ,ilgisi yoktur Sexton şiirinde.
''Değişik bir günışığı var orada/solgun ormanlar dert değil/sessiz tarlalara etme aldırış/yaprakları yeşil/küçük bir orman var yaz kış''(emily Dickinson) deyişindeki, ölümden sonrasını yüceltme, Sexton'da ''ölüm/sonu olacak ölüm korkusunun'' dizeleriyle birey-okur için tam bir sorunsala dönüşür ve kaosla son bulur.Kaosun temelinde postmodern şiirin tekniklerinin en belirginlerinin özelliklerinden alaysılamayla ve hatta ironik söyleme dayalı dizelerle devam eder bu şiir.
"-Korku ve içine uzanmaya bir tabut/ölü bir patates gibi......krematoryum uçuşunda/saçlarımı ve parmaklarımı kör ederek afrodizyagımla/mavi gözlü tanrıyı/zorbalığını,mutlak krallığını ortaya çıkaracağım''.
Tekrar Dicilson' nun dizelerine dönersek - bir başka şiirinde de- ölümün genel olarak kabul edildiği biçimiyle gelenekselleşen bir toplum tavrından ölenin ardından uygulanan türlü tören ve anma etkinliklerine rastlarız aşağıdaki dizelerde:
''Evdeki koşuşturma /Ölümden sonraki sabahleyin /En heybetlisidir bütün meşguliyetlerin /yeryüzünde kabul edilen.''
Ne kadar dramatik bir anlatım ve kesin.İşte bu geleneksel ve hatta dini boyutlarıyla ölünün uğurlanması esasında uygulanan bilindik kurallaşmış biçimler şiiri de teslim almıştır.Rasyonel gerçek ölümü yorumlayan şairi de kalıplara sokmuş ondan özgün imgeler duymamızı bir bakıma engellemiştir.
Öyle ki şair artık yeryüzünde ölüye veda etmenin ve bu sürecin izlerini ''en heybetlisidir'' diyerek adeta son noktayı koyabilme cesaretini göstermiştir.Her ne kadar son dizede '' yeryüzünde kabul edilen ''dese de,ona karşı çıkmayışının izlerini teslimiyetinde ve yücetme duygusunda arayabilir konuma sürükler bizleri.
Anne Sexton yine çağdaşı ve postmodern bir şair olan arkadaşı Slvia Platın ölümünden sonra yazdığı Slvia NIn ölümü adlı şiirinde ,ona ölümün ve bariz olarak geride bıraktıklarının temsilsici travmatik bir dille seslenir:
''Slvia ,Slvia /nereye gittin/patetes yetiştirme /ve arıların bakımı hakkında/Devonshire'dan/bana yazdıktan sonra?/......
Şiir gündelik yaşamın bilindik imgeleriyle Slvia'ya adeta bir sitem de içerir.
''Boston'da fazladan üç dry martini içtiğimiz....şerefine içtimiz ölüme/dürtülere ve sessiz eyleme''
bölümünde Devonshire'dan Slvia'nın Anne'ye yazdığı mektuptan başlayarak Boston'a uzanan bir metinlerarası mekan (intertextual zone) sürecine katılırız.
Herşey bir sorunsala dönüşmüştür.Sonu olmayan cevabı olmayan sorular ardı ardına bir düzensizliği ve çelişkiyi ortaya koyar.Ontolojik kuşkunun ağır bastığı sorulardır bunlar.
''ne ile direndin/tam nasıl uzandın içine/hırsız/nasıl yerde süründün/sürüklendin aşağıya tek başına/çok feci şekilde istediğim ölümün içine/ve o kadar uzun zamandır /içine sığmadığımızı söylediğimiz ölüme''
dizeleri de Slvia 'nın intiharına karşı Anne'nın yönelttiği karşılıksız sorulardır.Varolanı varolduğu gibi başka her türlü belirlenimini dışlayarak inceleyen ve varlıkbilim de denilen ontolojinin sorduğu bazı sorulardır aynı zamanda.
Ölüm konusunda şairlerin yazma eylemini hiçbirşey etkilemiyor açıkçası. Ne acı, ne şok edici ölüm haberi ,ne de ölümün kendisi.Şairler bütün bu ölümlerden kan değil mürekkep kokusu aldıkça ölüm hakkında yazmaya devam edecekler diye düşünüyorum..