(Çeviren: Metin Cengiz)
Önce bir kafes çizmeli / Açık bir kapıyla / Çizmeli sonra /Hoş birkaç şey /Basit birkaç şey /Güzel birkaç şey / Yararlı birkaç şey/ Kuş için / Yerleştirmeli sonra tuvali ağaca karşı / Bir bahçede / Bir korulukta / Bir ormanda ya da / Saklanmalı bir ağacın arkasına / Ses çıkarmadan / Kımıltısız... / Bazan kuş yaklaşır hızla / Ama karar vermesi / Uzun yılllar alabilir / Kırılmasın cesaretiniz / Beklemek gerekir / Gerekirse yıllarca / Hiçbir ilişkisi de yok / Tablonun başarısıyla / Kuşun hızlı ya da yavaş gelmesinin / Kuş geldiğinde / Eğer gelirse / Uymalı derin sessizliğe / Beklemeli kuş girsin diye kafese / Kapamalı kapıyı usulca fırçayla / Sonra / Silmeli birer birer demir telleri / Özen göstererek dokunmamaya / Tek tüyüne bile kuşun / Peşinden resmi yapılmalı ağacın / Seçerek en güzel dalları / Kuş için / Hatta yeşil yapraklarla rüzgarın serinliğini de çizmeli / Güneşin tozunu / Yaz sıcağında otlardaki böceklerin gürültüsünü / Ve sonra beklemeli / Kuşun keyfince şarkılar söylemesini / Eğer ötmezse kuş / Kötüye işaret bu / Tablonun kötü yapıldığına / Eğer öterse iyiye işaret bu / İşareti imzayı kondurmanın / O zaman usulca koparırsınız artık / Kuşun tüylerinden birini / Ve yazarsınız adınızı tablonun bir köşesine..
…
İnsan yarasını arar mı? Evet, arar. Hem de yarasında tuval saklı bir şairse neden olmasın. Eğer bu yarayı arayan şair Prevert ise bir kuşu alır tuvalin içine hapseder. O kuşu kafesinden çıkarmak için bütün renkleri gerekirse kullanır. Ya da özgürlüğün anlamını hissettirebilmek için önce kuşu kafesine hapseder sonra birer birer demir parmaklıklarını siler. Aslında tuvalinde canlandırdığı bir yaşamdır. Ağaçlar, böcekler, rüzgar, güneş… Canlının dışında ne kadar varsalar o kadar yaşama dairdir varlık. ‘’kuş’’ figürüne sığdırılmaya çalışıldığı şey, varlığın hiçbir şeyden yoksun bırakılmaması gerekildiğidir.
Tuvali bir dünya olarak algılayabiliriz. Neden olmasın ki? Eksik renkleriyle de olsa bir dünya var. Varlığı kabul etmek öncelikle bir şeylere hapsedilmekle başlar. Varlık çok farklı bir oluşumdur bunun için. Hatta Prevert, kuş’un yavaş ya da hızlı gelmesiyle hiçbir ilişkisi olmadığını söylüyor başarının. Buradaki başarı, varlığın kendini bulmasıdır. Kendimizi nasıl hapsedersek edelim, bir karanlığa doğru yürüyeceğiz. Belki de en büyük keşif yolculuğumuz bu olacaktır. Şairde onun içindir ki, kuşu kafese sokup önce varlığı kendiyle baş başa bırakıyor. Daha sonra kafesi yok ediyor. Varlık tamamlanınca belki de her şey kısırdöngüden başka bir şey olamayacak!
Prevert, eline aldığı fırçasıyla neden böyle bir portre yapma gereği duydu? Asıl kendimize sormamız gereken soru bu. Bir şair, çocuk gibi ağacın arkasına saklanıp neden kuş avlamak istesin ki? Ya da o kuşu taşlayıp yaralamak yerine yakalama gereği duysun? Betimleme gücü yüksek bir şair Prevert. Hikaye yazar gibi resim çizmiştir bu şiirinde. Aslında şiirinde imgeyi kovalamak gerekir mi bu da tartışılır fakat bir gerçek var ki, şiirinin bütününden yola çıkarak varlığın bir fotoğrafını çekmiştir. Akıllıca bir betimlemeyle, şiirinde kendinde var olanı yakalamanın peşinde koşmuştur. ‘’kuş’’ figürü aslında kendinden başkası değildir. Kendinin gelmesini bir ağacın arkasında bekleyen şairin kafesi her daim boş kalacaktır. Bunun kendisi de farkındadır. Belki de onun içindir ki, kafese kuşu koyup daha sonra özgür bırakıyordur. Hiçbir zaman kendinin ele geçmeyeceğini bile bile böyle bir tasvire başvurmuştur.
Prevert, varlığını ele geçirmeye çalıştıysa da bu şiirinde bunu başaramadı. Çünkü, kendini hapsedemeyecek kadar özgürlüğüne düşkündür. Ağacın arkasında kendini her daim bekleyecektir. Belki bir gün kafesine bir kuş düşer de tuvalinde hapsolur umuduyla….