Adnan'a
Bir sevgi şiirine başlamalıyım
Eskittiğimiz günler için
Yorgun akşamlarında
Verdiğin güven, yarın ekmeği
Umudu işçinin
Eve dönememenden korkmak
Uyanamamaktan daha doğal
Daha sık hastalanmaktan
Tutuklanmak güdüsü
Güzel günlere inanmak suçuna uğramak
Bir sevgi şiirine başlamalıyım
Seni yalnızca bir erkek
Beni yalnızca bir kadın diye anlatan
Çocuklarımın babası
Evimin güvenci diye
Yakanda bir çiçek gibi kendimi
Seni sırtımı dayadığım bir ağaç diye alan
Bir sevgi şiirine başlamalıyım
Silah arkadaşım benim
Silahı halka güvenmek
Silahı yaşamak olan.
GÜNEBAKAN
Gözlerimle kucaklıyorum seni
Sesini gözlerimle
Son kez bakarcasına dünyaya
Aşkla
Kucaklıyorum
Bastırıyorum yüreğimi
Taş duvarlar gibi susuyorum
Ağıtlar kilitleniyor yüreğimde
Güneşin kaybolduğu yerde
Başları eğik bekliyor günebakanlar
Yeniden güneşi izleyecekleri saati
Soluğum tıkanıyor
Yolda gölgen belirene dek
Yolu izliyorum
Daha önce de söyledim
Güneşe aldırmayanlar
Çoktan bırakmışlar tohumlarını toprağa
Kıştan korkmayan yaşlılar gibi
Kırlangıçlara bile aldırmıyorlar


Karahindibağların tohumları daha uyurken
Rüzgârı dinliyorlar
Ben güneşi bekliyorum / yastığın öbür ucuna bakıp
Güneş altında korkmuyorum
Kışın yaklaşmasından
Gece yaklaşan baharı bile sevmiyorum,
Yüzüne uzanıyorum
Dudaklarım kilitli
Kırda gece
Böceklerin uyandığı saat
Sevgilisini çağırıyor ateşböceği
Günebakanlarla güneşi bekliyorum.
ÖYKÜSÜ
Size "Adnan'a" adanan bir şiiri göndereceğim. Bir Sevgi Şiiri’ni ve şiirin ikizi Günebakan’ı. Adnan Özyalçıner'e ülkenin en zor günlerinde yazıldı. Onun eve dönebilip dönemeyeceğini bilmezken, varlığının ne kadar önemli olduğunu her an yeniden fark ederken yazılmış iki şiir.
Onca yıl söylenmemiş sevgi şiirlerinin eksikliğini her akşam yeniden fark ederken. Zor günleri sırtlamayı kabullenmiş, ülkemizi terk etmemeyi kararlaştırmışken. İşsiz kalmaya başlamış, para zorlukları içindeyken. Durumumuzu evdeki yaşlımıza bile söyleyemezken. Ailemizin bütün üyelerinden gizlerken.
İki çocuğumuzun (biri 11 biri 8 yaşında) mutlu büyümesine çalışırken. Aksaray’daki evimizden Cağaloğlu'na yürüyerek gidip, öğle yemeklerini haftada iki gün görevli olduğum bir gazetede, her gün bedavaya getirirken.
1980 fırtınasının bize verdiği zarardan söz etmeye, çevremize baktıkça utanırken, kısacası 12 Eylülü yaşarken.