Genel Yayın Yönetmeni : MAKSUT KOTO Editör : ENSAR SARGIN

ŞİİR YAŞAMIN İÇİNDEDİR - HASAN VAROL

"Herkese birer şiir dalı uzatıyoruz. Siz neredesiniz?" ŞİİR DALI E-DERGİ






12 Eylül öncesi şiire başladığım yıllarda, değişik dergilere şiir yollardım. Bunlardan biri de Özgür İnsan dergisiydi. Belki de şiirlerimi Ceyhun Atuf Kansu’ya yollamış olmalıyım. Kansu ve şiirlerini seviyordum o yıllarda ve Kansu, Külebi, Nazım şiirleri okuyordum. Benim şiirlerle birkaç arkadaşın şiirlerini birlikte okuyarak değerlendiren, o yılların havasını, sokağın nabzını bu şiirlerde bulan ve bunu da bir yazıyla ortaya koyan Ceyhun Atuf Kansu’nun yazısının ilk bölümüne bir bakalım. Yazının başlığı benim bir şiirimden yola çıkarak konmuş, “Kavga” şiirimden. Yazının başlığı: 

“Şiir ve Kavga”

“Özgür insan”a gönderilmiş genç yürekli şiirleri okurken ortak bir sözlüğü oluşturan şu sözcüklerin yinelenmesini önemli ve anlamlı buluyorum: kurşun, kan, ölüm, kin, alanlar, sorguya çekilmek, işkence odaları, gözlere mil çekmek, cellât, dipçik, faşist bir el, kelepçe... Bu sözcükler tek başlarına belki sadece kendi anlamlarını yüklenirler, ama bir şiirin, bir çok şiirlerin dokusunda yer alırlar ve bir yaşamın izlerini taşırlarsa, bir kavganın, bir direnişin, bir ezincin, bir baskının ipuçları olurlar. O zaman bu şiirlerin ortak sözlüğüne eğilmek gerekir. Şöyle düşünebiliriz ilkönce, özgürlüğün işlediği bir halk yönetimi
düzeninde, işkence odalarından, kelepçelerden, kurşunlardan, kanlardan söz eden şiirler olmamalı, insanlar bir kavga içindeyseler bu sözcükler şiire de girerler. Kelepçe, bileklere değmişse; kan, sokaklarda akmışsa; kin, bir ağulu ot gibi beslenmişse ve gerçekten faşist bir el, özgürlüğe ve barışa dokunmuşsa, tüm bunlar yaşanmışsa, sözcüklerin tanıklığıyla şiire girerler: Bir karanlık baskı düzenini ele verirler.”*

Tam da bir alacakaranlıktaki ülkedir yurdumuz. Bir karabasan altında. Acılı, sancılı, ölümler, ölümler…yukarıda siyah dizilmiş sözcüklerden de bunu anlıyoruz zaten. “Ortak bir sözlüğü oluşturan” diyor Ceyhun Atuf Kansu. Sözcükler: “kurşun, kan, ölüm, kin, alanlar, sorguya çekilmek, işkence odaları, gözlere mil çekmek, cellât, dipçik, faşist bir el, kelepçe...”  bu sözcükler aslında her şeyi ama her şeyi anlatıyor. Bir çıkmaz içinde yurdum, insan çıkmazda. Sokaklar kan gölü. Sabaha çıkmak, sokağa çıkmak…zor zamanda insan ve şiir.

Ceyhun Atuf Kansu’nun dediği gibi bu sözcükler o dönemi anlatan anahtar sözcüklerdir, yüklendikleriyle o yıllara tanıklık ederler. Şiir “yaşanmışlık”tan beslendiğine göre çok önemlidir bu. “Bu sözcükler tek başlarına belki sadece kendi anlamlarını yüklenirler, ama bir şiirin, bir çok şiirlerin dokusunda yer alırlar ve bir yaşamın izlerini taşırlarsa, bir kavganın, bir direnişin, bir ezincin, bir baskının ipuçları olurlar.”
Bu sözcükler şiirin dokusunda yer alarak günümüze o yılların yaşanmışlığını taşırlar, doğru.

Bu girişteki hava, sözcüklerin çağrışım alanı yine o yılların şairi Ahmet Erhan’ın bir dizesini çağrıştırdı bana. İşte dize:

“Bugün de ölmedim anne.” 
     
Şair, konuşma dilinin sözcükleriyle kurmuş dizesini ve bugün de ölmediğine, yaşadığına sevinircesine, bir dua söyleminde söyleyivermiş;

“Bugün de ölmedim anne.”

Ahmet Erhan o yıllarda 12 Eylül öncesi yedi kez ölümle karşı karşıya gelmiştir. Bunun üçü sağdan, dördü ise soldan gelmiştir. Ahmet şans eseri mi diyelim, bu saldırılardan kurtulmuş ve o güzel şiirlerini yazmış, yazıyor. İyi ki yaşıyor! 

Bu kötü resmi, ama insani olan, insanın hallerinden olan yaşanmışlığın resmini, okuduğum bir yazıya daha bir aydınlık bakabilmek için çizdim. 

Cafer Yıldırım, Aydınlık Kitap dergisinde “Orda Bir Ahmet Erhan Var Uzakta” adında bir yazı yayımladı. Yazıda Ahmet’ten, arkadaşları arasındaki ilk değerlendirmelerinden açık ve samimice söz eder, yine onun “mit” şiirinden söz eder ve şunları da ekler:“Cumhuriyet Kitap’ta Miyase İlknur bir yazısında şöyle diyordu: ‘Yıllar öncesi için yazılmış bir dizenin otuz yıl sonrası için artık bir karşılık bulabileceğini düşünmüyordum.’ O dize şuydu: 

“Bugün de ölmedim anne.”

1980 öncesi iç savaş ortamıyla ilgili bir dizeydi bu ve Miyase İlknur da zaten buraya işaret ediyordu. Sonra devam ediyor Miyase: ‘Oysa otuz yıl sonra Güneydoğu’da vatani görevini yapan askerlerimizin  de duygularını yansıtıyordu bu dize ve onların duygularının da karşılığıydı:

“Bugün de ölmedim anne.”

Şiir bu değilse nedir?”**

Şiir, kişinin hallerini dil ile şiire dönüştürdüğü kadar, sokaktaki birlikte olan tüm insanları sarıp sarmalayacak bir gizi de kendinde taşır ve bu hepimizce paylaşılır ki, şiir artık sokağa inmelidir. Toplumsalı da, bireyseli de o gizil gücüyle taşıyan dizeleri, şair ancak sokağa inerek, yaşanan ortak bir ruhtan elde edecektir. Türkçenin gizillerini dil ile bize aktaracaktır. Öyle olmasaydı dün söylenen söz o yıllarda kalırdı ve günümüzde bir kanayan yanımızı bugün söylenmiş gibi anlatamazdı. Ortak duyup hissettiğimiz tam da buradadır ve bu şiir değilse nedir?  


*Ceyhun Atuf Kansu, Şiir ve Kavga, Özgür İnsan dergisi, Kasım 1977
**Cafer Yıldırım, Orda Bir Ahmet Erhan Var Uzakta, Aydınlık Kitap dergi, 20 Temmuz 2012