- ‘’Aralık
Çiçekleri’’ bölümü -
Çiçekleri
sevmeyenimiz var mıdır aramızda? Hemen hemen herkesin sevdiği bir çiçek türü
vardır. Hatta kimimiz bahçemizde, kimimiz evimizde, kimimiz de iş yerimizde
çiçek büyütürüz. Bu çiçekleri herkes
bilir; gül, menekşe, papatya, karanfil… Fakat, öyle çiçek türleri varmış ki,
bunu Aslıhan TÜylüoğlu’nun ‘’yokuşu çıkan su’’ kitabından öğreniyoruz. Bu kitap
üç bölümden oluşuyor. Biz kitabın sadece
ilk bölümünü irdeleyeceğiz. Yani; ‘’aralık çiçekleri’’ bölümünde yer alan
şiirleri… Bu şiirler bizi adeta çiçek bahçesinde yolculuğa çıkarıyor. Okura
sunulan çiçek türleri; mayıs, sus, unutuş, kış, ninni, lise, delilik, ayrılık,
ölüm, yağmur, yalnızlık, rüzgar, yas ve kısmet’ten oluşuyor.
Kimi zaman
şairler ‘’çiçek’’ figürünü; imge, simge, gerçek anlam, çağrışım… olarak kullanmıştır
şiirlerinde. Fakat Tüylüoğlu, çiçekleri gerçek anlamıyla kullanıp, onlara
yüklediği sıfatlarla imgeler yaratmıştır. Tamlanan kısmını oluşturan çiçek figürü,
anlatımda şairin üstdil oluşturmasına
yardımcı olmuştur.
Sıfat, imgenin yavrusudur bence. Anlamın
çerçevelenmesinde ustalık ister. Ontolojik bir geçerliliği var mıdır? Eğer,
duyuların özne ve nesneyle olan ilişkisinde köprü görevini yerine getirebiliyorsa,
neden olmasın! Tüylüoğlu, şiirlerinde bu
köprüyü kurabilmiş.
Tüylüoğlu, yaşadığımız
yüzyıla ait konuları değil de daha çok bireysel konuları işlemiş şiirlerinde. Hüzün, aşk, umutsuzluk, uzaklık… bir kaçı
bunların. Ele aldığı konuları kimi yerde kapalı bir dille anlatmış, kimi yerde
de yalın bir dil kullanmıştır. İmgesel anlatımın ağırlığı, bu yalınlığı ele
vermediğini görebiliriz.
Tüylüoğlu,
genellikle ikili, üçlü ve tekli beyitlerle şiirini kuruyor. Bu durum, kimi
şiirlerindeki dizelerin başkaldırıp, şiir içinde şiir oluşturmasına yol açıyor.
Şairin özgünlüğü, şiirlerinin birbirlerine başkaldırmasıyla başlıyor diyebiliriz. Bence
bu durum, şairimize has bir özelliktir. Birçok şairimizde olmayan bu özelliğin,
şiire yeni bir ışık tutacağının habercisi olmalı.
Şiirin
yapısı şairin kişiliğini de ele veriyor bize. Bence, ele vermekle kalmıyor, tam
anlamıyla önümüze seriyor. Tüylüoğlu’nun
şiir yapısı, bilinçaltının kendini sürekli ertelediğini gösteriyor. Bundan
dolayıdır ki; anlamlar arası kayganlık, şiirin bütünlüğünden çok, şiirdeki dizelerin egemenliği bu durumu açıkça ortaya
koyuyor.
Tüylüoğlu’nun
şiirinde, birbirine bağlı zincir halkaları
olmayı reddediyor imge. Tam tersine bir tabloda, tematik yönden çok hayal
ötesinde uysal bir renk olmanın peşine koşuyor . Onun için, kaçabildiğince gerçek
anlamdan kaçıyor. Zincir halkalarını
azlığını özgürlüğünün fazlalığına bağlıyor. Özgürlüğünü de, imgelerinde saklı
tutuyor.
Tüylüoğlu’nun
şiiri, günümüz edebiyatının tam ortasındadır. ‘’yokuş çıkan su’’ kitabı bunu
tam anlamıyla ispatlıyor.
Son olarak, Tüylüoğlu’nun
bize sunduğu çiçek bahçesinde bir yolculuğa çıkalım:
Herkes kendisinden az
Başkasından çok
Unutmuş belki de göğe bakmayı
(mayıs çiçekleri)
kaç gök çıkar bir kuşun göğsünden
uzakları yakına değen iki kanat
(unutuş çiçekleri)
Sussam sanki altın serpeceğim dünyaya
(Kış Çiçekleri)
içinden bağır
çıldırmak için hep bir bahane vardır
(Delilik Çiçekleri)
bulunmadık bir gemidir artık
hangi limana sığınmışsa, sevdiğin
(ölüm çiçekleri)
kaç kimsesizlik bulaşmıştı
ellerime bilmem
tutundum çiçeğine ağzının
(yalnızlık çiçekleri)
yok diyor biri
o yok!
süt kaymağı tutar gibi unuttukça
(yas çiçekleri)