Genel Yayın Yönetmeni : MAKSUT KOTO Editör : ENSAR SARGIN

ASLIHAN TÜYLÜOĞLU’NUN ‘’YOKUŞ ÇIKAN SU’’ KİTABI ÜZERİNE - MAKSUT KOTO

''Ey şair öl, değerini bilelim'' ŞİİR DALI E-DERGİ











- ‘’Aralık Çiçekleri’’ bölümü -

Çiçekleri sevmeyenimiz var mıdır aramızda? Hemen hemen herkesin sevdiği bir çiçek türü vardır. Hatta kimimiz bahçemizde, kimimiz evimizde, kimimiz de iş yerimizde çiçek büyütürüz.  Bu çiçekleri herkes bilir; gül, menekşe, papatya, karanfil… Fakat, öyle çiçek türleri varmış ki, bunu Aslıhan TÜylüoğlu’nun ‘’yokuşu çıkan su’’ kitabından öğreniyoruz. Bu kitap üç bölümden oluşuyor.  Biz kitabın sadece ilk bölümünü irdeleyeceğiz. Yani; ‘’aralık çiçekleri’’ bölümünde yer alan şiirleri… Bu şiirler bizi adeta çiçek bahçesinde yolculuğa çıkarıyor. Okura sunulan çiçek türleri; mayıs, sus, unutuş, kış, ninni, lise, delilik, ayrılık, ölüm, yağmur, yalnızlık, rüzgar, yas ve kısmet’ten oluşuyor.

Kimi zaman şairler ‘’çiçek’’ figürünü; imge, simge, gerçek anlam, çağrışım… olarak kullanmıştır şiirlerinde. Fakat Tüylüoğlu, çiçekleri gerçek anlamıyla kullanıp, onlara yüklediği sıfatlarla imgeler yaratmıştır.  Tamlanan kısmını oluşturan çiçek figürü, anlatımda şairin üstdil oluşturmasına  yardımcı olmuştur. 

 Sıfat, imgenin yavrusudur bence. Anlamın çerçevelenmesinde ustalık ister.  Ontolojik bir geçerliliği var mıdır? Eğer, duyuların özne ve nesneyle olan ilişkisinde köprü görevini yerine getirebiliyorsa, neden olmasın!  Tüylüoğlu, şiirlerinde bu köprüyü kurabilmiş.

Tüylüoğlu, yaşadığımız yüzyıla ait konuları değil de daha çok bireysel konuları işlemiş şiirlerinde.  Hüzün, aşk, umutsuzluk, uzaklık… bir kaçı bunların. Ele aldığı konuları kimi yerde kapalı bir dille anlatmış, kimi yerde de yalın bir dil kullanmıştır. İmgesel anlatımın ağırlığı, bu yalınlığı ele vermediğini görebiliriz.

Tüylüoğlu, genellikle ikili, üçlü ve tekli beyitlerle şiirini kuruyor. Bu durum, kimi şiirlerindeki dizelerin başkaldırıp, şiir içinde şiir oluşturmasına yol açıyor. Şairin özgünlüğü, şiirlerinin birbirlerine  başkaldırmasıyla başlıyor diyebiliriz. Bence bu durum, şairimize has bir özelliktir. Birçok şairimizde olmayan bu özelliğin, şiire yeni bir ışık tutacağının habercisi olmalı.

Şiirin yapısı şairin kişiliğini de ele veriyor bize. Bence, ele vermekle kalmıyor, tam anlamıyla önümüze seriyor.  Tüylüoğlu’nun şiir yapısı, bilinçaltının kendini sürekli ertelediğini gösteriyor. Bundan dolayıdır ki; anlamlar arası kayganlık, şiirin bütünlüğünden çok, şiirdeki  dizelerin egemenliği bu durumu açıkça ortaya koyuyor.

Tüylüoğlu’nun şiirinde,  birbirine bağlı zincir halkaları olmayı reddediyor imge. Tam tersine bir tabloda, tematik yönden çok hayal ötesinde uysal bir renk olmanın peşine koşuyor . Onun için, kaçabildiğince gerçek anlamdan kaçıyor.  Zincir halkalarını azlığını özgürlüğünün fazlalığına bağlıyor. Özgürlüğünü de, imgelerinde saklı tutuyor.

Tüylüoğlu’nun şiiri, günümüz edebiyatının tam ortasındadır. ‘’yokuş çıkan su’’ kitabı bunu tam anlamıyla ispatlıyor.

Son olarak, Tüylüoğlu’nun bize sunduğu çiçek bahçesinde bir yolculuğa çıkalım:

Herkes kendisinden az
Başkasından çok

Unutmuş belki de göğe bakmayı
(mayıs çiçekleri)

kaç gök çıkar bir kuşun göğsünden
uzakları yakına değen iki kanat
(unutuş çiçekleri)

Sussam sanki altın serpeceğim dünyaya
(Kış Çiçekleri)

içinden bağır
çıldırmak için hep bir bahane vardır
(Delilik Çiçekleri)

bulunmadık bir gemidir artık
hangi limana sığınmışsa, sevdiğin
(ölüm çiçekleri)

kaç kimsesizlik bulaşmıştı
ellerime bilmem
tutundum çiçeğine ağzının
(yalnızlık çiçekleri)

yok diyor biri
o yok!
süt kaymağı tutar gibi unuttukça
(yas çiçekleri)