HER İKİ ALANDA GERÇEK SAVAŞÇI KADINDIR
Erkek şaire, bir kadın şair
yaklaşır ve yazdığı şiirlerini okumasını ve yorumlamasını ister. Erkek şair,
kadın şairin gözlerine hatırı sayılır bir süre baktıktan sonra; “Kadın da şiir
yazabilir, ama bütün esaslı şiirler kadın için yazılan şiirlerdir,” der.
İşin bu yüzünü bir tarafa,
gerçekten şiirin doğuşu neredeyse kadın için yazılan şiirlerle denktir. Şiirin
köklerini toprağın yüzeyine çıkardığımızda görüyoruz ki, savaşa, şiddete,
özleme, övgüye, yergiye, ava ve avcıya yazılan şiirlerde mutlaka ve mutlaka bir
ucuna kadın bulaşmıştır. Savaşta kullanılan silahlar bile şiirlerde kadına
benzetildiğini görüyoruz. Divan şiirinin ağırlığı kadının güzelliğine bedenine
adandığını görüyoruz. En güzel güller, çiçekler kadına benzetildiğini de.
Bu durum ilk çağda da, orta
çağda da ve cahiliye döneminde de böyleydi. Günümüzde bazı durumlar değişmiş
olsa da böyle süregitmektedir. Kadın, şiirin en güzel-mükemmel ve vazgeçilmez
yanıdır. Kadınsız şiirin tadı olmaz. Bu Nazım’da da, Cahit Sıtkı’da da, El
Mütenebbi’de de, Aragon’da da böyledir.
Kadın şiirin en güzel ve en
değerli hazinesidir. Hayatın, dolayısıyla şiirin doruğundadır. Doğal olarak kadın
şiirin vazgeçilmez yanı olacaktır.
Şiirde kadın için tutulan bu
geniş yelpaze keşke gerçek hayatta da karşılığını bulsa belki bu denli içim
yanmazdı.
Şiirin ağır basan yanı dişi
yanıdır.
Orantılı orantısız her
savaştan sonra; savaşa ait televizyon ekranlarında ve medyada kayıpların-kazançların
dökümü sayılarla yapılır. Şu kadar silah, şu kadar bina, şu kadar ilaç yardımı,
şu kadar kayıp… Ve şu kadar kadın tecavüze maruz kaldı vs. kadına ve çocuğa ait
bu korkunç tabloyu normal bir şeymiş gibi kanıksayarak okuyoruz. Çünkü
kapitalizmin vazgeçemediği vahşi ve barbar “erkek” savaşlarında en üst acıyı ve
şiddeti yaşayan kadınlardır. Bilinir, herkes biliyor; dünyadaki bütün
savaşlarda en büyük bedeli ödeyen kadınlardır. Kadınlar: Ölen babasıyla ölür,
ölen kardeşiyle ölür, ölen çocuklarıyla ölür, ölen kocasıyla ölür. Ve bunların
çoğu tecavüze uğrar, ölmese bile, öldürülen duygularıyla misliyle yaşarken
ölümü öder.
Kadın savaşın savunmasız
kalesidir. Gökyüzünde dolaşan şahinlerin, leş kargaların bir ovada savunmasız
avıdır.
Amerika’nın, Irak’a
müdahalesi sırasında ilk bombardımandan nasibini alan ve ailesinin bir kısmını
kaybeden Iraklı kadın şair arkadaşım savaştan kaçıp, İstanbul’da birkaç gün
misafirim olduğunda; kadına yönelik o sınırsız ve orantısız vahşetin,
barbarlığın birkaç sahnesini anlatmıştı. “O anları görmek, yaşamak; hayatta
kalsan da bir ömür boyu hayattan kopuk yaşamak kadın için kaçınılmazdır”
demişti.
Bizler bu barbarlığı uzaktan
tahmin edebiliriz, ama bu ancak tahminle kalır. Ya bu vahşeti yaşayan kadınlar,
çocuklar ve herkes…