Genel Yayın Yönetmeni : MAKSUT KOTO Editör : ENSAR SARGIN

HÜSEYİN ALEMDAR İLE SÖYLEŞİ

''Ey şair öl, değerini bilelim'' ŞİİR DALI E-DERGİ














“Cemal Süreya’dan küçük İskender’e 
hâlâ imge ve borç batağında İkinci Yeni” 

(Hüseyin Alemdar) 

ENSAR SARGIN: Şair, kendi dünyasında ulaşılamaz olduğunu / olması gerektiğini savunur. Toplumsal açıdan bakıldığında ise şairin üstkimliği giderek anlamını yitirmekte... Hüseyin Alemdar’a göre şair ulaşılamaz olmalı mıdır? 

HÜSEYİN ALEMDAR: Dünyaya ve hayata “çağrışım ilmikleri”yle bağlı olan şair, doğal olarak dünyanın da hayatın da kanımca en önemli parçasıdır. İnsan cümlesini kişilik ve sorumluluk alma anlamında şair sıfatıyla güzelleştirip, soylu kılanın şair olduğunu düşünürsek, üstkimlik adına da olsa bir şairin kendini ikiz kulelerine saklamasını anlamlı bulmuyorum. Ne var ki, üretim aşamasının çileli ân’ları bir şairi değil ikiz kulelerine, kendi Araf’ın arkasına bile gizleyebilir. Kendi adıma ne Hûseyn’i ne de Alemdar’ı çok fazla gizlemek yanlısı değilim; ama kendini gizleyen, ulaşılmaz yapan şairler (görece de olsa!) bazen çok daha değerli olabiliyor. 

ENSAR SARGIN: Yeşilçam’ın gözlerinde büyüyen Hüseyin Alemdar için sinema neleri ifade eder? 

HÜSEYİN ALEMDAR: Şiirimi daima üç şey besledi: Hayat, hâtıra ve sinema. Gerçi sinema bu üçünün tretmanı; bana sadece geliştirim senaryosunu yazmak düşüyor. Baba-oğul Tarkovski’lerin Türk şiiri temsilcisi gibiyiz biz onla. Bazen babama ve melodramlara baktığımda içimdeki sinemanın pelikül tadında şiire dönüştüğüne tanık olur, bu tanıklığın şiirini pelikülden çalıp kâğıda işlerim. Elimde değil, her ne kadar kafamdaki filmleri bir türlü yapamadım, yapamayacak olsam da sinemanın benim şiir makaramı imge ve metaforlarla döndürdüğüne inanıyorum. Şiir bahsinde sinema belki de tek kârım; pelikülden perdeye akıttığım “kırmızı gramer” kadınlara dek. 

“bana şair deme! her şair içindeki kadını öldürür! 
er ya da geç ten susunca herkes bir yerde ölüdür” 

(Hüseyin Alemdar) 

ENSAR SARGIN: Bazı edebiyatçılarımıza göre halk şiirimiz büyük değişimler geçirmiş, bazılarına göre ise unutulmanın eşiğinde. Halk şiirimizin ulusallaştırılması ve canlı tutulması için çalışmalarınız var mıdır? Bu konuda neler yapılabilir? 

HÜSEYİN ALEMDAR: Her şeyden önce güne türküler dinleyerek başlayan bir şair olduğumu söylersem, kendimi halk şiiriyle değilse de gelenekselle ilişkilendiririm. Günde en az on türkü dinlemesem ölürüm sanki! Buna rağmen, Cemal Süreya’nın “Folklor Şiire Düşman” yazısını poetikama alınlık yapar, geleneksel olandan kararınca yararlanır modernlik adına gider İlhan Berk’e sokulurum hâlâ. Toplumcu şiirden gelme bir şair olarak, şiirimde geleneksel şiirin izleri ya da etkileri görülebilir. Ancak görülmesi olası bu iz ve etkilerin ben istedim diye şiirime girdiğini sanmıyorum. Kendiliğinden gelişen her şeye acıktır şiir aslında; öyle bir dize söylersiniz ki Karacaoğlan ya da Cahit Külebi’ye bacanak olabilirsiniz farkında olmadan. Böylesi jest ve duruşun şiiridir bir yerde Cemal Süreya’nın şiiri. Bugün hâlâ âşıklık geleneği varsa bağlamasını sırtına vurup il il gezen şiir ermişleri varsa halk şiirimiz elbette ki yaşayacaktır. Öteden beri türküleri yeni bir dille söylemek, deyiş ve ağıtlarımıza yene yorumlar katmak gibi düşüncelerim olsa da modern şiire tutunmuş olmam şimdilik beni oralarda tutuyor. Behçet Necatigil’e gönderme yaparaktan söylersem, bazı şiirler bekler ya bazı yaşları, ne belli Neşeti bir Hüseyin de olabilirim belki ilerde. 

“Dile de göz de susar: insanın can yanı serçe parmağıdır” 

(Hüseyin Alemdar) 

ENSAR SARGIN: Aşk, ölüm, doğa, acı... imgelerini sıkça kullanan Hüseyin Alemdar için belirli bir imgenin şairi yakıştırması yapılmaz çoğu kez. İmge denizinde yüzmek Hüseyin Alemdar için neleri ifade eder? 

HÜSEYİN ALEMDAR: İkinci Yeni’den edindiğim bir tecrübeyle “imgenin şiirin kaldıracı” olduğunu öğrendiğimde 24 yaşındaydım ve biraz erken verilmiş iki ödülün sahibiydim ve de toplumcu şiire “kaba kafa” inan bir şairdim. Üstelik bugün başucu şairlerim olan Oktay Rifat, İlhan Berk, Edip Cansever ve Ece Ayhan’ı henüz yoğunluğuna okumamıştım. Yarım bıraktığım bütün okulları şiire çevirerek kendimi tamamen şiire çevirdiğimde aradan tamı tamına otuz yıl geçti! Bugün şiirin daha çok imge ve metafor olduğuna inanır oldum; sözcük seçimi ve sözdiziminin ağabeyi dil tartımları ise zamanla benim bile önüne geçemediğim heyelan hâline geldi. Öyle ki adım bile çoğu kez Hûseyn diye bir imge! 

ENSAR SARGIN: Şiirlerinizde sıkça misafir şair kabul eden biri olarak, şiirin niteliği açısından değerlendirme yapar mısınız? 

HÜSEYİN ALEMDAR: Benim şiirim biraz da atıflar ve göndermeler şiiridir. Şiirle ve şairlerle kendi şiir antolojisini yaratmaya çalışan bir şairim sözümona! Bu anlamda kendime gidilirse Vakitler İncelikler de beni ele verir kolayca. Hem nitel hem de nicel olarak şiirimde bir tutamak aranırsa benim şiirim bir denge şiiridir aslında. 

“dağdan gelip Allaha giden son devrik cümledir benim çocukluğum” 

(Hüseyin Alemdar) 

ENSAR SARGIN: Hüseyin Alemdar, düzeltmen kimliği altında günümüz Türk şiirine nasıl bakıyor? 

HÜSEYİN ALEMDAR: Benim dergilerden başlayıp reklam ajanslarında düzeltmenlik uğraşını meslek edinmemin başlangıcında Kemal Özer ve Hulki Aktunç vardır biraz da. Vardır dediysem, direkt olarak bu işi seçmemde her iki ustanın üzerimde hakları yoktur maalesef! Bu işi biraz da onlara baka baka kendim seçtim bir alın yazısı gibi. Reklam sektörünün emekçi yanında durarak, bu işi kendime “namus işi” türünde geçim halkası yapmamın disiplin ve avantajlarıyla, zamanla çok okumamın ve yazım kılavuzu eskitmenin artılarıyla yazıya ve şiire kendimi ait hissetmem düzeltmenliği meslek olarak seçmemin nedenleri aslında. Böyle bir titizlik ve dikkatle ister istemez şiire bakışınız da değişiyor; bir kitabı okuma biçimleriniz bile. Özellikle 80’lerden sonra reklamcılığı meslek olarak seçen şairlerin yazı ve şiire daha bir titizlendikleri ve ortaya daha rafine şiirlerle çıktıkları gözle görülür bir durumdur. Bu, Türk şiirinin gelişiminde sözü edilen bir durum olabilir mi bilmem, ama bir nebze de olsa şiirimize kazanç kattığı kesin! 

ENSAR SARGIN: Hüseyin Alemdar şiirinde imla; zorunlu dilbilgisi kuralları değil, adeta sözcüklerle kardeş... Şiirde imla nasıl olmalıdır? 

HÜSEYİN ALEMDAR: Henüz bitiremediğim kitaplarımdan birinin adı “Gamze ve Gramer”dir. Söyleşi ya da eş dost arası konuşmalarda üzerinde çalıştığım kitapların adları vermekten sakınca görmem; gelin görün ki bu verdiğim adların daha sonra başka şairlerin kitaplarına ad olduklarını görmek üzüyor beni. Siyasi içerikli şiirlerimin adı “Türkiye Defteri”dir mesela; bu adla bir şiir kitabı görmek üzdü beni. Adları deklare etmişken Gamze Gramer yanında, Evlilik Tabutu ve Pastoral Travma adlı çıkması muhtemel bu iki enfes kitap benimdir! Kitap adlarıyla kendimi ele vermek istedim aslında! Benim şiirim yeni bir dil yaratmanın, yeni bir aksanın ve daima içsel matematikle sevgili yeni bir gramer oluşturmanın şiiridir. Bitimsiz bir hazla kendimi ve şiir dilini zorlar yeni olma adına mevcut söyleyiş biçimlerini inatla kırmaya çalışırım. 

ENSAR SARGIN: Söyleşi için teşekkür ederiz. Sohbetimizi hangi cümlelerinizle sonlandırmak istersiniz? 

HÜSEYİN ALEMDAR: Şiir ablam Gülten Akın’dan ödünç bir cümleyle; dilin şiirle nasıl inceldiğini, işlendiği ve geliştiğini görmek/göstermek adına: “Şiiri derinden okumayı, şiir yazma/k kadar sevelim!”