Genel Yayın Yönetmeni : MAKSUT KOTO Editör : ENSAR SARGIN

SEZEN ÇİĞDEM İLE SÖYLEŞİ

''Ey şair öl, değerini bilelim'' ŞİİR DALI E-DERGİ




















Kazandığım onar yıllık desteler
Ve öğrendiğim yüzyıllık besteleri sunarken
-Bu son yemek’tir- sofrasına anıların;
Cebimde kalan bir torba ud sesiyle
Kazadan kaçmış Florya gibi
Dört duvarı sarılı kapıyı çaldım
-Kendi sesimle-

(yitik kalenderizm / varlık degisi)



Maksut KOTO: Sezen Çiğdem, kim olmamak için çabalıyor?

Sezen ÇİĞDEM: Isaac Newton’un sözü geliyor önce aklıma, Newton der ki, “ Herkesin işi demek hiç kimsenin işi demektir.”   Bu sözden yola çıkarak sonra düşünüyorum da;  Sezen Çiğdem, herkes kadar hiç kimse olmamak için çabalıyor.


Bugün çiçek soldurma günüdür dostlar!
Ve çalmayan ayrılıkların zillerine tutunmak
Ve İstanbul sıfatıyla yaşlanmak

(duvarda ayrılık var / şiirden dergisi)

Maksut KOTO: Sezen Çiğdem’i tanımayanlar için neler söylemek istersiniz?

Sezen ÇİĞDEM: Bir Vakitsiz Üsküdarlı’yım.  O kıvrılan dar sokaklardan denize  indim yetmedi, bunun müziğini  yaptım. Sonra deniz yetmedi , İstanbul’a uzandım. Satır satır geceleri dolaştım. ..  Şiire baktığım durak sokağa bakan bir cephede oldu her zaman.

Kan, şiddet, mafya hesaplaşmaları, fahişeler, fedailer, çingeneler, eşcinseller, polisler, burjuvalar…  Adım başı bir sokak lambası gibi durdu ömrüme hepsi. Ve haklıyı haksızdan ayıran şiir, İstanbul’un karakteriydi, bunu farkettim. Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul’un desem, herkes kendine menkul düşünür hakkımda.


Sahi bir zamanlar anneme seslenen siz miydiniz?
(ve pazar ve madam / mühür dergisi)


Maksut KOTO: Şiiri bir fotoğraf karesi olarak algılarsak; şiir, hayatınızın hangi karesi içerisinde yer alıyor?

Sezen ÇİĞDEM: Farklı bir şekilde sormuşsunuz. Ama bu soruya değişik bir cevap vermek isteği içindeyim. (Eh biraz Eloğlu Metin ruhu kaçmış içime! )  Sevgili Maksut,  şiir benim  yaşadığım hayatın, matematik karesi gibi . O gösterişsiz küçük görünen  iki gibi, beni kendimden alıp, kendiyle çarpan bir öze doğuş.

Kan kırmızı ile uçuk maviler arasında
Pembe ile eflatunu yasayan biz!
İstanbuldayız dostum.
Kusmak serbest

(asiyan / yasakmeyve dergisi)

Maksut KOTO: Çeviri şiirler taklit olarak algılanır genellikle. Eğer çevirmen bir şairse, çevirdiği şairden çok kendinin üslubu şiirlerde dikkat çeker. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?

Sezen ÇİĞDEM: Şiir iyiyse iddialar mesnetsizdir. Dil kendi uzamından insana göre biçimlenen soyut bir madde gibidir. Özünde anlam kendi rengiyle boyuyorsa hayal gücünü, aslolan budur. Bir Tomris Uyar daha gelirse dünyaya öyle konuşmak hatta onunla  lazım.


Yarına veresiye yoksa
Bizim Bakkal’da
Ulan, biz şimdi ne arıyoruz
Bu Hayat’ta!
(descartes'e nazire / yasakmeyve dergisi)


Maksut KOTO: Kaliteli dergilerde yer alan genç bir şairsiniz. ‘’Ülkemizin beşte üçü’’ şairdir mizah anlayışının olduğu bir edebiyat ortamında yer alıyorsunuz. Acaba, her şey dergilerde yer almakla  bitiyor mu yoksa gerçekten şiir adına bir şeyler yapmak gerekir mi?

Sezen ÇİĞDEM: “Yayınlanmamış şiir, iyi şiir değildir.” der Enver Ercan. Evet bu doğrudur. Ama genişletilmesi esas bir sözdür. Dergilerde yer almak, bir şair adayının gelecekte yapabilecekleri için sadece bir adım; zevkle çalışması için bir özendirmedir. Ama bu sadece “bir adım” dır. Şiir için, gerçekten çok olanak var, geçmişe dönüp edebiyat tarihini kurcaladığımızda sınırlı imkanlarla kitap okunduğunu;  şairlerin, şiirleri yüzünden  yargılandığını düşünecek olursak…

O zorluklara rağmen -görüyoruz ki- şairler akımlarını yarattılar ve şiir, her akımda farklı bir sesletime kavuştu. Ama şimdi, İkinci Yeni’den sonra başka hiç bir oluşum, bir gelişme yok. İhtilaller buna da sekte vurdu diyen de var, başka akımlar kurduğunu iddia edenler  de ama şu bir gerçek ki,  bir fanzinden  çok daha fazla at yarışı bülteni; bir edebiyat dergisinden çok daha fazla magazin dergisi okunuyorsa ülkede, popüler kültür aldatmacasına yenik düşen insanların seline dergilerde şiirleri yayınlanan arkadaşlar da düşebilir. Çünkü, okumaktan prensipli şekilde uzaklaştırılıyor insanlar, oysa şair olmaktan daha önemlidir şiir okuyucusu olmak. Şiir adına neler yapılacağını anlatmak hususunda, belli bir sanat disiplininden gelmiş, genç bir şair adayı olarak kendimi yetkili görmüyorum fakat söylediklerim en azından bir çok yapılabileceği ve olumsuzluğu simgelemiştir diye düşünüyorum.


Atlarım felçli
Farelerim hayalet
Ve ben büsbütün
Bir Kabak,
Pavyon cinsi
(aşk'rılara gazel / yasakmeyve dergisi)

Maksut KOTO: Şiirimizde, dünün gençleri bugünün ustaları oldu. Bugünün gençleri de yarının ustaları olacaktır neticede. Usta şairlere gerekildiği kadar değer veriyor mu genç şairler? Ya da usta şairlerin elinde büyüyüp daha sonra ustaları tanımamazlık mı başlıyor? Bu duruma vefa sorusunu da eklemek istiyorum. Şiirimizde ‘’vefa’’ ve’’değer’’ sözcüklerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sezen ÇİĞDEM: Sanatta vefasızlık gizil bir esastır. Bu kısmen doğrudur, özellikle tiyatroda. Ben müzisyen ve Türk Müziği kökenliyim. Dolayısıyla bana çok uzak bir duygudur vefasızlık. Şiir ise bambaşka bir alem…  Bir piramit gibi tıpkı. Her akım bir katmanı oluşturuyor. Ve bu katmanların tamamı sağlam bir temele dayanıyor. Kendi gözlemimde, genç şair adaylarının büyük çoğu ustalardan bir şey öğrenmek için hevesli, vefalı, değer veriyor. Geriye kalan azınlık da, ya şiiri basılmadığı için, ya ödül alamadığı için ya da eleştirildiği için, ustaları yok sayma, karalama girişiminde sürekli. Benim kişisel zikrim, şiirde bir öncesi ne “değer” vermeyenin şiiri  ne bugün ne de yarın“vefa” görmez.  Değerlendirmem açıkça bu yönde


Arnavut kaldırımlarında seksek içilen hayatlar eloğluna kalsın
Çün ki, Balkondan bakan saksıyı caddebilmez..
Sadece Deniz..
(istanbul rapsodisi / yasakmeyve dergisi)

Maksut KOTO: Günümüz edebiyat ortamında; bir çoğu etkinlikten etkinliğe koşuyor, yeni bir kitaptan başka bir kitap çalışmasına hız veriyor, yarışmalardan yarışmalara katılıyor. Kanımca, şiirin gidişatı hiç iyi gözükmüyor. Bir şair olarak, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Acaba, şiiri birileri düşünmeli midir ?

Sezen ÇİĞDEM: Ben yerinde ve amaçlı etkinliklerin okuyuculara da, şairlere de farklı bakış açıları kazandırdığına, bu alana gönül vermiş herkesi geliştirdiğine inanıyorum. Fakat benim için kitap; birikmiş kaosun, süzülmüş berrak balıdır. Okuduğumda lezzet aldığım her anı zihnimde canlandırıyorsam, işte o “kitap”tır. Yarışmalar ise benim için, şiirde çalışma disiplinini sağlamlaştırmak için “ikinci bir adımdır.”  bir yarışmaya odaklanmak, farkında olmadan kişinin yazdığı şiirin ürünleşmesini, kaliteli bir dil, üsluba kavuşmasını sağlar. Ama bunlar hassas dengelerdir.

Şiir, hep düşünülen bir genç kız gibidir. Aşık olan herkes onun peşindedir ama o dilediğini seçer, alır.  Şiiri düşünen şairler de var.  O kadar da kötü değil vaziyet.  Örneklendirmek gerekirse, Taner Cindoruk, Selahattin Yolgiden, Halil İbrahim Polat, Kerim Akbaş  şiirle yaşayan, nefes alan ve aldıran genç şairler.

Maksut KOTO: Bir şair neden kitap çıkarır sizce? Ve ‘’işte kitap çıkarmanın zamanıdır’’ cümlesini siz hangi koşullar gerçekleştiğinde söylersiniz?

Sezen ÇİĞDEM: Her şair kendi kendini vahyeden bir muhbirdir. Kayayı delen incir olmak için, kendinden haber vermek adına kitap çıkarır. Ve her şair kendi dünyasına aşık bir çelebidir, gördüklerini duygularıyla anlatmak için kitap çıkarır. 

Şiirlerimde kendimi doğurduğum gün, kitabım da doğacaktır, bunun için koşul, neden, zaman yoktur. Çünkü,  her şair kendi seyriyle kendini getirir.

Maksut KOTO: Genellikle şairlerin gençliğinde, etkilendiği  bazı şairler olur. Zamanla bu etkilenme biter. Bu durumla hiç karşılaştınız mı? Neler söylemek istersiniz?

Sezen ÇİĞDEM: Sanatta taklit, özenmek genel manada başlangıç için iyi bir süreçtir. Hele iyi bir sanatçıyı taklit ederek sanata başlamak, sanatçı adayını doğru olana yönlendirir ve bir süre sonra, sanatçı adayı kendi yorumunu da sürece dahil ederek aldığı üslubu harmanlar. En son süreçte ise özendiği, taklit ettiği sanatçıdan sıyrılarak kendini gerçekleştirir. Şiirde de bu böyledir. Ve bu durum günümüzdeki çoğu genç şairde de böyle. Bu durumu kendim de yaşadım ve zaman zaman yaşıyorum. Öyle lezzetli bir edebiyat kültürümüz var ki, öyle büyük şairlerimiz var ki. Nazım Hikmet, Edip Cansever, Behçet Necatigil, Cemal Süreya, Ece Ayhan, İlhan Berk, Oktay Rifat, Ahmed Arif, Metin Eloğlu (ki sadece birkaçıdır)  etkilenmemek mümkün değil ama sıyrılmak mümkün. Taklidin kalıcı olduğu yerde üslup körelir ve şairin adı, taklit ettiği şairin adıyla, hatta gölgesiyle anılır ki, bu şairi silikleştirir. Olmayan bir meyveyi dalında çürütmek gibidir bu.

Benim kişisel görüşüm, şairin, sanatın öz yapısına malik bir düşünce yapısıyla şiire yol alması. Bu bilinçle yola çıkan bir şair, kendini tek şairin üslubuna geçici olarak  meyletse de odaklanmadan, okuyarak, kendini biriktirerek bahsettiğim adımlarla ilerler.

Maksut KOTO: Kendinizi herhangi bir şiir anlayışının içinde görüyor musunuz? Yoksa…

Sezen ÇİĞDEM: Bu soru için ‘erken’ olduğumu düşünüyorum.  Fakat cevabımı kabul ederseniz, sevdiğim akımları sıralamanın daha doğru olduğu kanaatindeyim. 16. Ve 17. YY Divan Edebiyatı, Tanzimat Dönemi Edebiyatı, Beş Hececiler, Birinci Yeni, İkinci Yeni.

Maksut KOTO: Söyleşiniz için teşekkür ederiz. En son olarak neler söylemek istersiniz?

Sezen ÇİĞDEM: Şiir, uzun, meşakkatli fakat ahenkli bir yol. Kendi iç bütünlüğünü dilin çeşitli sesletim ahengiyle sağlarken, şair ve şair adaylarını tehlikeli tuzaklara da düşürebiliyor.  Kitap çıkarmak için acele etmek yerine, okumak, iyi bir şiir okuru olmak, düzenli çalışmak ve her ne olursa olsun ustaların edebiyat anlayışlarını inceleyerek üslup geliştirmek genç şairlerin temel amacı olmalıdır. Ben teşekkür ederim.