Sanırım Veysel Çolak için “şiir düşünürü” tanımlamasını ilk kez ben
kullanmıştım. Hatta yazılarının şiirlerinden daha önemli olduğunu da
belirtmiştim. Tabii bu söylediklerim onun şiirini küçümseme anlamına gelmemeli.
O benim bin yıllık arkadaşlarımdan biri. Somut olarak 35 yıl dolayında olabilir ama
Türk Şiiri bağlamında en az bin yıllık denebilir. Yunus’la, Pir Sultan’la,
Nazım’la, Cemal Süreya’yla da olduğum gibi.
Her yazdığı yeni şiirle “öncekine
ihtilal” yaptığını söyleyen (ben pek katılmam, tartışırız) sürekli yenilik
arayışında bir şair. İkinci Yeni’nin toplumcu şiirdeki genç uzantısı gibi de
bakılabilir. Bana göre imgeye verdiği önemle ve zaman zaman yığmaya yaklaşan
poetikasıyla öyledir. Bu nedenledir ki “Yenibütüncü” şiir manifestosunu
oluşturanların başında gelenlerdendir ve bir çok poetik metnini yıllar
öncesinden yazmıştır. Yenibütün anlayışıyla o zamana kadar tukaka edilmeye
çalışılan çok değerli II. Yeni şairlerini de bir bayrak altında toplamaya,
ötekileştirilmemelerine çalışmıştır. Cemal Süreya, Edip Cansever, Turgut Uyar’ın
tukaka edildiği, saygı görmediği bir Türk Şiiri olamazdı, olmamalıydı. Ben
zaten hep öyle düşünüyordum. Ama o manifestoya hep böyle baktım, önemsedim ve
Türk Şiiri adına müteşekkir oldum. Cemal Abi mi demişti “Nazım dahil hepimiz Yenibütün’cüyüz
“diye?
Veysel’le kırk yıllık dostluk,
kardeşlik ilişkimizde benden birkaç yaş büyük olmasına karşın 2. evliliğinde
baba rolüyle ( eşim Birsen de anne) çiçeğimiz ve çikolatamızla kız istemeye gittiğimizi ve kızı aldığımızı da belirteyim.
Ayrıca Veysel Çolak benim ilk kitabımın yayıncısı sayılır. Dize dergisi (ad
babası benim) henüz yayınlanamadan Dize Yayınları’ndan benim ilk kitabım
Kanayan Şiirler ve Veysel’in Ötesi Yar adlı kitabı yayınlanmıştı. Sonra Dize
dergisi çıktı, daha sonra da dize
kitapları yayınlandı.
Şiire böylesine emek veren şiir üstüne bu kadar düşünen ve yazan çok az
insan bulunur. Veysel de bunlardan biridir. Zaman zaman tartışmalara girer.
Benimle de birkaç tartışmamız olmuştur. Şiir öldü, dediğinde karşı çıkmıştım,
dostça tartışmıştık. Türk Şiiri hüzün şiiridir, dediğimde de o karşı çıkmıştı. Geçmişle hesaplaşmaktan çok güncel olanla hesaplaşmayı
seçer. Anadolu duyarlığı ile ilgili midir? bilemiyorum ama önceki kuşaklara
genelde hep saygılı, sevecendir. Şimdilerde yaptığı etkinlikler de onu
gösteriyor. Aksal, Külebi, Saba gibi bir çok şair için paneller düzenliyor ve
atölye şairleriyle inceliyorlar, tartışıyorlar. Birçok şairimiz adına ödüllü
yarışmalar yaptırıyor. Bu az şey midir? Kim, hangimiz bunu yapabiliyor? Onun
için saygıya değerdir
Şiir atölyesi demişken; şiirin
öğretilebileceğini, eğitimle şair adaylarına katkıda bulunulabileceğini düşünen
ve İzmir’de (sanırım Türkiye’de de)ilk şiir
atölyesini kuran kişidir. Günümüzün dikkat çeken bir çok genç şairi onun
atölyesinden yararlanmıştır.
Bir de belirtmeden geçemeyeceğim:
Veysel Çolak’la ilk tanışan insanlar, genç şairler onun sert, didikleyen
tutumundan dolayı biraz bozuluyorlar. Oysa onun tavrı aşağılama vb. amaçlı
değil genç şairi motive etme amaçlıdır. Hemen sonra o tavrının altında yatanın
onun megalomanik tutumu olmadığını anlıyorlar. Kırgınlıkları geçiyor. Ayrıca
bana göre bu kadar iş yapan insanların çok fazla değil ama biraz megalomanik
olma hakları vardır. Attila İlhan’ı hatırlayalım. İsmet Özel vb...ortada.
Türk Şiiri ve Türk dili Veysel
Çolak’a çok şey borçludur. Toplumsa daha çok şey borçludur: 12 Eylül öncesi
ailece ağır bedeller ödemişlerdir. Nice yıllara diyorum.