Genel Yayın Yönetmeni : MAKSUT KOTO Editör : ENSAR SARGIN

VEYSEL ÇOLAK: “HAYAT KADAR DAĞINIK, HAYAT KADAR ÖRGÜTLÜ” BİR ŞAİR - GÖKBEN DERVİŞ







Veysel Çolak, hayatın işleyişini, kurgusunu önemser. Bu nedenle hayatta olduğu gibi eşzamanlı ve artzamanlı olay ve olgulara açık tutar şiirlerini. Her şiirinde hayatın bütününü kucaklamak ister. Bundan olacak, her sözcüğü, her dizeyi bir tema, bir konuymuş gibi seçer; bunların üzerinden geliştirir şiirlerini. Arkadaşlarıyla birlikte kaleme aldığı Yenibütüncü şiir anlayışına uygun bir kalkışmadır yazdığı şiir. Özetle, Şiir; her insana yayılmış somut ilişkilerin bireyde kabına sığamayan yoğunlaşmasından patlayan bu lirik başkaldırı, hiçbir bireyi ayırmaksızın herkese yöneltilmiş bu gözüpek ve tok çağrı, bugün de zekânın ve yüreğin bireysel oylumdan çakan şimşeği olarak kendini yaşamın ön siperlerine adıyor: Çünkü maden ve ipek, başak ve mürekkep, ter ve buz, gül ve bakır sürtünmüştür. Öneriyor ve işe koyuluyoruz: Gün, ateşe atılış günüdür.”  demektedir. (1) Veysel Çolak, Yenibütüncü şiir anlayışının, bu poetik kavrayışın örneklerini koyar ortaya. Bireyden topluma, toplumdan bireye uzanır bu şiirler. Bu nedenle buz ve ateşi, mimoza ve tabancayı, aşk ve ihaneti, kadın ve erkeği, ezen ve ezileni yan yana koyarken; coşkusunu, öfkesini ve lirizmini diri tutan bir dille karşılar okuyucuyu. Fısıltılı, mırıldanan değil, aksine; toplumla, buğdayla, tabancayla, başakla, aşkla, insanla yüzleşmeyi öneren, şiirin bir ayaklanma olduğunu ortaya koyan bir direncin altını çizer. Olaylar, olgulardır öne çıkartılan, öyle görülür; ama Veysel Çolak dize şairi olduğu kadar, sözcük şairidir.” Kemençe, işçi, hançer, papatya, kuş, yara, boşluk, dağ, gökyüzü, kadın, ten, kömür, gövde, ter, buz, ateş, begonya, ipek, karanfil, pas, kan, kalp, kuyu, kent, zaman, gökkuşağı, öfke, dünya, yangın…” sözcükleri bu nedenle sıkça yer alır şiirlerinde. Bunu yaparken sözcükleri yeni bağlamlarla kurgular; yeni anlamlar oluşturur. Dilin sonsuz yaratıcı gücüne işlerlik kazandırılır böylece. Poetik açıdan düşündürücü açılımları olan bu tutumun örneklerinden oluşan bir kitap olarak düşünülebilir Mürekkep Zamanlar’. (1) Elbette, bu açıdan okunmayı da gereksindiğini unutmamak gerekiyor. İki bölümden oluşturulmuş söz konusu kitap: Birinci bölüm “Gerileyecek yerim kalmadı /düşerken sarılacağım sensin”; ikinci bölüm ise “Yara bir başkasında; ama kanayan benim” adlarını taşıyor. Birinci bölümde “ayrılık, cinsellik, yalnızlık, boşluk, giden sevgilinin yeni başlangıçlarından duyulan yoğun korku ve merak, insanın kendine ve ötekine karşı büyüttüğü o yoğun yabancılaşma” üzerinden aşk izleği, bütün derinlikleriyle irdeleniyor. Bu, toplumsal nedenleri konuyor ortaya. İdeolojik açılımlar getiriliyor. Bir konunun, bir temanın binlerce kez yazılacağını da işaretlemiş oluyor. Bir uyarıya da dönüşüyor bu: Biçimde, biçemde, teknikte, imgede, seste… özgünlüğün olabileceğine vurgu yapılıyor. Veysel Çolak, özellikle ‘Mürekkep Zamanların ilk bölümüne aldığı şiirlerinde böyle bir aranışa girdiği görülüyor. Şairin kendini eğitmeye yönelik bir çalışma olarak da değerlendirilebilir bu. Kendi deneyimini anlama çabası gibi bir durum. Örneğin ayrılık izleğinin özgün biçimde defalarca yazılabileceğini örnekler şiirlerinde:  “bir zamanlar vardın sen/ şimdi kemiren bir yanılsama”, “her akşam genişleyen bir ayrılık buluyorum evimde”, “elveda/ elvedalara… kalbinin yarısı yaz/ yarısı karlar altında”, “aramızda bir insanın asılırken tekmelediği boşluk/ sıyrık kelimeler, yanık yüzün/ ve bir daha hiç konuşamama korkusu”, “kül olduktan sonra anlarız ikimiz de ateşi”, “gidersin, yol güçlenir, yenilirsin ne güzel/ birkaç kör bakakalır arkandan”, “alnım kanıyor, üstüme devriliyor uzaklık/ alıp gidiyorsun işte geveze günlerini/ aşk değil bu, yara içinde yara”, “sürek avlarından kurtardık birbirimizi/ ama öldük. Bir ırmak olup gömüldük içimize”, “bir dağa sarılarak özlerken seni/ naylondandı kent'', “sevgili yok, anlat artık o çatlatan boşluğu…”

Şunu da belirlemekte yarar var: Veysel Çolak sevgiliyi güzelleyen, sevgiliye lirizmin doruklarında dizeler örer. Zaten Veysel Çolak şiirlerinde kadın önemli bir öznedir. Onun şiirinde kadın bazen hırçın ve kabına sığmayan, bazen hem kavga, hem hayat yoldaşı, bazense yaşam savaşında sanki hemen yenilecek, ayağı kayacak bir çocuktur kadın. Toplumun eziciliğinin karşısına kadını koyduğunda darmadağın olmasından korkulandır. Sığınak yine kadındır ama. Bir şiirinde “bir kadının içine gömün beni” diyerek karşı cinse duyulan o yoğun tutkuyu da dile getirir. Ama daha çok kadını eş ve kendi eşiti olarak görür. Böylece kadın imajı, onun şiirinin yapı taşlarından birini oluşturur.  Kadın-erkek ilişkilenmesinin bütün evrelerine yer verilmiş bu şiirlerde. Aşkın yarattığı o müthiş gerilim ve duyarlık, sevgilinin yokluğunda yaşanan açmazlar ve kişinin sürüklendiği ağır bunalım, giden sevgilinin seçtiği yeni hayata karşı duyulan yoğun korku ve merak, topluma güven konusunda yaşanılan gelgitler; beraberliğin getirdiği taşkınlaşan lirizm; cinsellik bağlamında kadın ve erkeği açıklar bu şiirlerde. Bir bakıma hayatı ve hayatın sürekliliği sorgulanır. Varoluş sorunsalını kavramaya yönelir bu aranış. Zaman mürekkeptir çünkü.


Notlar:

(1)   Yenibütün: Kendini Biriktiren Bireyin Şiiri; Yenibütüncü Şiir Manifestosu; Veysel Çolak, Metin Cengiz, Tuğrul Keskin, Hüseyin Haydar ve Seyyit Nezir, Broy şiir dergisi, Ocak 1988, sayı: 27
(2)               Veysel Çolak, Mürekkep Zamanlar, Papirüs yayınları, I. Basım,  İstanbul, Ocak 2005