Nereden çıktı bu papatya demeyin başlığı görünce. Veysel Çolak’ı
anlatmak için onunla ilgili yazılanlara, söyleşilere de bakmak gerekli elbette.
Onunla yapılan bir söyleşide “Evet ben papatyadan, onun içerdiği güzellik bilincinden yanayım. Önemli olan
bunun anlaşılması, şiirlerimin amacı da bu.” Bu sözün de
bulunduğu söyleşiyi, bazı yazıları bilgisunarımdaki belgeliklere eklemişim.
Maksut Koto Veysel Çolak üzerine yazı
istediğinde, bu sözler aklıma geldi, böyle başladım.
Sonra o söyleşide (*) Veysel Çolak’ın
kendini içtenlikle anlattığı bölümlere dikkat ettim. Fırtınası eksik olmayan, oluştuğu coğrafyanın
hırçın, huysuz ama ilginç özelliklerini barındıran, derinine indikçe farkına varılan
bir şair kişiliğiyle burun buruna geldim. Gülerken, sanki niye gülüyorumun
endişesini görmek olası yüzünde. O da yadsımıyor bu durumu “Ağız dolusu gülmeyi bilmiyorum. Genellikle asık suratlı biriyim. Bu da benim sert ve katı görünmeme neden oluyor. Anlamayanlar, bunu,
kendini beğenmişlik sanıyor, ama değil. Oysa ben insandan yana yolculuğumu
sürdürmek çabasındayım.” (1) diye açıklamaktan çekinmiyor. İnsanın gerçek
yüzünden, sözünden, gücünden, değerinden yana olmak…
Çolak’ın “kendisiyle yüzleşebilmek,
kendisine karşı sorumluluklarını yerine getirebilmek, başkaları için de doğru
yaşamak” için şiir yazdığını kendi ağzından duymak da anlamlı. Bir açık
yüreklilik göstergesi.
Veysel Çolak adıyla 1974 yılında
karşılaştım. 28 yaşında, 7 yıllık devlet memuruyken…Demek ki Çolak da 20 yaşında
şiir delisi olmaya yüklendiği zamanlar…
Ercüment Karacan’ın sahibi, Abdi İpekçi’nin Genel Yayın Müdürü olduğu yıllarda Milliyet Gazetesinin haftalık eklerinden biri
de Milliyet Sanat Dergisi’ydi. Yanlış bilmiyorsam Dergi 1972 yılında ek olarak verilmeye
başlamıştı. İple çekerdim derginin verildiği günü. Daha sonra parayla satılan
haftalık düşünce ve sanat dergisi oldu. Şimdi aylık olarak okurla buluşmasını
sürdüryor. “1970’lerin
çatışmalı siyasi ortamında gazeteciliğe adım atan üniversite gençliği için
simgesel bazı ortamlar ve ürünler vardı. Derneklerde, okul kantinlerinde
kolumuzun altında ya bir gazete ya bir dergi olurdu. Milliyet Sanat dergisi
bunlardan biriydi.” (2)
Dergide edebiyat, müzik, tiyatro, resim, sinema ağırlıklı olmak üzere
bütün sanatlara yer verilir, kitap tanıtımı, haftanın sanat olayları ve
takvimi, sinema, resim ve müzik eleştirileri yayımlanırdı. Zeynep Oral, Özdemir Nutku, Mete Tuncay, Faruk Yener, Hilmi Yavuz, Mehmet H. Doğan,
Atilla Sav, Mahmut
Tali Öngören, Onat Kutlar, Cavit
Orhan Tütengil, Emre Kongar, Atilla
Özkırımlı dergide en çok yazanlar arasındaydı.
1970 yıllar şiire de damgasını vuruyordu. Başarılı, çizgisi güçlü,
ayakları yere sağlam basan bir kuşak egemen oluyordu. 1974 yılında
Milliyet Sanat Dergisinin düzenlediği “Yılın En Başarılı Genç Şairi”
yarışmasında finale kalan dört şairden biri de Veysel Çolak’tı. Diğerleri
Abdülkadir Bulut (1943-1985), Mehmet Taner (1946), İsmail Uyaroğlu
(1948).Dikkat çeken, umut veren şairlerden en genci 20 yaşındaki Veysel
Çolak’mış meğer…
Derginin o sayısını saklıyorum hâlâ.
Veysel Çolak adını da o yıllardan bu yana unutmadım. Adı geçen dört şair de şiirdeki başarılı
çizgileri, şiirleri ve yapıtlarıyla onları seçenleri utandırmadılar. Bugüne dek şiirden ödün vermediler. Bir tek Abdülkadir
Bulut oyunbozanlık yaptı ve çok erken
yaşta “erken ölümlü şairler kervanına” takıldı! Taner, Uyaroğlu ve Çolak
şiirleriyle, şiir üzerine yazıları ve yönlendirmeleriyle şiirin içinden eksik
olmadılar.
Veysel Çolak… Reziye Hanım ile Mustafa
Çolak’ın oğlu. 1954 Rize doğumlu. ”Rize, İkizdere, Cevizli köyü; yalçın
dağlar, ormanların kardeşliği, bitmez tükenmez yerel türküler ve kurşun
seslerinin gölgesinden geçen bir çocukluk benimkisi.” Turgutlu’da (ilk ve orta
eğitimini burada yapmış, Diyarbakır’da (Eğitim Enstitüsü’nü burada bitirmiş),
Ankara’da ( DTCF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirmiş) yaşamış. Değişik kentlerde öğretmenlik
yapmış. En son İzmir Karşıyaka Erkek Lisesi’nde öğretmenlik yapan Çolak buradan
da emekli olmuş.
İlk şiiri
1973 yılında Demokrat İzmir gazetesinde yayımlanmış Çolak’ın. İzmir’de yaşayan
nice şiir heveslisin, şairin ilk şiirlerinin de bu gazetenin sanat sayfasında
yayınlandığını biliyorum. Bir zamanlar gazetelerin böylesine sevimli, sıcak,
kucaklayıcı sanat-edebiyat sayfaları olurdu. O sayfalardan, dergilere,
kitaplara iz bırakan şairler, yazarlar vardı. Neyse sözü Veysel Çolak’a
getirelim. O konu başka bir zamana kalsın.
Karadeniz’in hırçın, inatçı,
tepkisini çabuk gösteren; ama içinde
saklı tutuğu iyi çocuğu da
bulunan Veysel Çolak devinimi sever, şiirin peşini bırakmaz, şiir üstüne
düşünür, şiir üstüne yazar.
Veysel
Çolak’ın 1988 yılında Seyit Nezir, Hüseyin Haydar, Metin Cengiz, Tuğrul Keskin ile birlikte “Yenibütün Şiir Hareketi”ni
başlatanlar arasında yer aldığını da biliyorum. Bu şiir hareketi de bir
zamanlar konuşuldu, tartışıldı, eleştirildi, şimdi anılar defterinde yerini
aldı. Veysel Çolak’ın 34 yaşında başını çektiği bu şiiri hareketi bildiri,
eylem, tepki gibi de algılanabilir. Ancak şiir akımı olarak tarihe geçmez. Tuğrul Keskin bunu kendi
düşüncesi, duruşu ile yeniden yorumladığında şunları söyleyecektir: ”Manifesto
yeterince anlaşılsa Türk Şiirinde devrim olurdu, ama gördüğünüz gibi Türk
Şiirinde devrim yok. Mutlak anlaşılmayı beklemek de ne kadar doğru bilemiyorum.
(…) ‘Yenibitüncü Şiirin Manifestosu’ elbette sezgisel olanla yazılmadı. Fakat
sezgi egemen oluşturulacak sanatsal bir pratiğin taşlarını döşedi.” (3)
Veysel Çolak 1974’ten bugüne değin üretkenliğine ara vermedi. 1978’de ilk
şiir kitabı Terin Yaktığı Bir Yaradan’ı ölçü alırsak, çocuk şiirleri ve toplu
şiirlerini de kapsayan 18 şiir kitabına imza atmış. İnceleme, deneme, eleştiri
bağlamında 9 kitaba da emek vermiş. 2002-2010 yılları arasında 9 da Şiir
Yıllığı hazırlamış Veysel Çolak. “Cinselliğin Kahkahası” adlı bir romanı var.
Ayrıca 3 derleme kitabını da ekleyince
yapıt sayısını varın siz
hesaplayın. Kuşkusuz 17 yıl aralıksız çıkardığı Dize Dergisini de unutmak olası değil. Bildiğim
kadarıyla Dize de bundan sonra yayımlanmayacak. Ancak Veysel Çolak’ın boş
duracağını da sanmıyorum. Doğrudan
olmasa da başka bir dergiye omuz vereceğini, katkı sunacağını,
ayaklandıracağını sanıyorum.
Onu
sevseniz de sevmeseniz de, kızsanız, eleştirseniz de bunca yıl şiire, denemeye,
romana, derlemeye emek veren, şiiri düşünen, atölye çalışmalarıyla yeni
şairlerin ortaya çıkmasına önayak olan, disipline eden bir şiir insanı için “hadi sen de canım ” deyip
geçemezsiniz. O bakımdan yeni yetişme dönemlerinde ''Elbette bu süreçleri yaşamaktan ötürü emekten ve emekçiden yanayım.
Alınteri bu yüzden kutsal benim için.” diyen bir şaire kulak vermek,
okumak, yazdıklarını değerlendirmek gereği duyarsınız. Veysel Çolak’ın asık
suratla, sert ve katı duruşla değil;
derinliğindeki çocuğun güleç yüzüyle “papatyadan, onun içerdiği güzellik
bilincinden, insandan yana yolculuğunu” sürdürmesini diliyorum hep. Çünkü
Veysel Çolak’lar da öyle kolay yetişmiyor. Şiir hayatı uzun olsun… Şiirimize daha nice yıllar emek versin… Şiirleri,
kitapları, bilgileri, deneyimleri ile yeni şairlerin yetişmesine olanak
sağlasın, diyorum.
(1) Sıddık Akbayır; ‘Islığı Uzun Sokaklar’ın
Şairi Veysel Çolak’la Söyleşi, 16 Kasım 2010.
(2) Derya Sazak, Milliyet
3 Aralık 2012
(3) ALAZ Dergisi / Eylül, Ekim, Kasım 2007, Sayı:3, Mine Ömer-İlker İşgören’in Tuğrul
Keskin’le söyleşisi