Genel Yayın Yönetmeni : MAKSUT KOTO Editör : ENSAR SARGIN

“papatyadan, onun içerdiği güzellik bilincinden yana” bir şiir eylemcisi : VEYSEL ÇOLAK - OĞUZ TÜMBAŞ










       Nereden çıktı bu papatya demeyin başlığı görünce. Veysel Çolak’ı anlatmak için onunla ilgili yazılanlara, söyleşilere de bakmak gerekli elbette. Onunla yapılan bir söyleşide “Evet ben papatyadan, onun içerdiği güzellik bilincinden yanayım. Önemli olan bunun anlaşılması, şiirlerimin amacı da bu.” Bu sözün de bulunduğu söyleşiyi, bazı yazıları bilgisunarımdaki belgeliklere eklemişim. Maksut Koto  Veysel Çolak üzerine yazı istediğinde, bu sözler aklıma geldi, böyle başladım.

Sonra o söyleşide (*) Veysel Çolak’ın kendini içtenlikle anlattığı bölümlere dikkat ettim.  Fırtınası eksik olmayan, oluştuğu coğrafyanın hırçın, huysuz ama ilginç özelliklerini barındıran, derinine indikçe farkına varılan bir şair kişiliğiyle burun buruna geldim. Gülerken, sanki niye gülüyorumun endişesini görmek olası yüzünde. O da yadsımıyor bu durumu “Ağız dolusu gülmeyi bilmiyorum. Genellikle asık suratlı biriyim. Bu da benim sert ve katı görünmeme neden oluyor. Anlamayanlar, bunu, kendini beğenmişlik sanıyor, ama değil. Oysa ben insandan yana yolculuğumu sürdürmek çabasındayım.” (1) diye açıklamaktan çekinmiyor. İnsanın gerçek yüzünden, sözünden, gücünden, değerinden yana olmak…

Çolak’ın “kendisiyle yüzleşebilmek, kendisine karşı sorumluluklarını yerine getirebilmek, başkaları için de doğru yaşamak” için şiir yazdığını kendi ağzından duymak da anlamlı. Bir açık yüreklilik göstergesi.

Veysel Çolak adıyla 1974 yılında karşılaştım. 28 yaşında, 7 yıllık devlet memuruyken…Demek ki Çolak da 20 yaşında şiir delisi olmaya  yüklendiği zamanlar…

 Ercüment Karacan’ın sahibi, Abdi İpekçi’nin Genel  Yayın Müdürü olduğu yıllarda  Milliyet Gazetesinin haftalık eklerinden biri de Milliyet Sanat Dergisi’ydi.  Yanlış bilmiyorsam  Dergi 1972 yılında ek olarak verilmeye başlamıştı. İple çekerdim derginin verildiği günü. Daha sonra parayla satılan haftalık düşünce ve sanat dergisi oldu. Şimdi aylık olarak okurla buluşmasını sürdüryor. 1970’lerin çatışmalı siyasi ortamında gazeteciliğe adım atan üniversite gençliği için simgesel bazı ortamlar ve ürünler vardı. Derneklerde, okul kantinlerinde kolumuzun altında ya bir gazete ya bir dergi olurdu. Milliyet Sanat dergisi bunlardan biriydi.” (2)

Dergide edebiyat, müzik, tiyatro, resim, sinema ağırlıklı olmak üzere bütün sanatlara yer verilir, kitap tanıtımı, haftanın sanat olayları ve takvimi, sinema, resim ve müzik eleştirileri yayımlanırdı. Zeynep Oral, Özdemir Nutku, Mete Tuncay, Faruk Yener, Hilmi Yavuz, Mehmet H. Doğan, Atilla Sav, Mahmut Tali Öngören, Onat Kutlar, Cavit Orhan Tütengil, Emre Kongar, Atilla Özkırımlı dergide en çok yazanlar arasındaydı.

1970 yıllar şiire de damgasını vuruyordu. Başarılı, çizgisi güçlü, ayakları yere sağlam basan bir kuşak egemen oluyordu. 1974 yılında  Milliyet Sanat Dergisinin düzenlediği “Yılın En Başarılı Genç Şairi” yarışmasında finale kalan dört şairden biri de Veysel Çolak’tı. Diğerleri Abdülkadir Bulut (1943-1985), Mehmet Taner (1946), İsmail Uyaroğlu (1948).Dikkat çeken, umut veren şairlerden en genci 20 yaşındaki Veysel Çolak’mış meğer…

Derginin o sayısını saklıyorum hâlâ. Veysel Çolak adını da o yıllardan bu yana unutmadım.  Adı geçen dört şair de şiirdeki başarılı çizgileri, şiirleri ve  yapıtlarıyla  onları seçenleri utandırmadılar. Bugüne dek  şiirden ödün vermediler. Bir tek Abdülkadir Bulut oyunbozanlık  yaptı ve çok erken yaşta “erken ölümlü şairler kervanına” takıldı! Taner, Uyaroğlu ve Çolak şiirleriyle, şiir üzerine yazıları ve yönlendirmeleriyle şiirin içinden eksik olmadılar.

Veysel Çolak… Reziye Hanım ile Mustafa Çolak’ın oğlu. 1954  Rize doğumlu. ”Rize, İkizdere, Cevizli köyü; yalçın dağlar, ormanların kardeşliği, bitmez tükenmez yerel türküler ve kurşun seslerinin gölgesinden geçen bir çocukluk benimkisi.” Turgutlu’da (ilk ve orta eğitimini burada yapmış, Diyarbakır’da (Eğitim Enstitüsü’nü burada bitirmiş), Ankara’da ( DTCF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirmiş)  yaşamış. Değişik kentlerde öğretmenlik yapmış. En son İzmir Karşıyaka Erkek Lisesi’nde öğretmenlik yapan Çolak buradan da emekli olmuş.

İlk şiiri 1973 yılında Demokrat İzmir gazetesinde yayımlanmış Çolak’ın. İzmir’de yaşayan nice şiir heveslisin, şairin ilk şiirlerinin de bu gazetenin sanat sayfasında yayınlandığını biliyorum. Bir zamanlar gazetelerin böylesine sevimli, sıcak, kucaklayıcı sanat-edebiyat sayfaları olurdu. O sayfalardan, dergilere, kitaplara iz bırakan şairler, yazarlar vardı. Neyse sözü Veysel Çolak’a getirelim. O konu başka bir zamana kalsın.

Karadeniz’in  hırçın, inatçı, tepkisini çabuk gösteren; ama içinde  saklı tutuğu iyi çocuğu da  bulunan Veysel Çolak devinimi sever, şiirin peşini bırakmaz, şiir üstüne düşünür, şiir üstüne yazar. 
  
Veysel Çolak’ın 1988 yılında Seyit Nezir, Hüseyin Haydar,  Metin Cengiz, Tuğrul Keskin  ile birlikte “Yenibütün Şiir Hareketi”ni başlatanlar arasında yer aldığını da biliyorum. Bu şiir hareketi de bir zamanlar konuşuldu, tartışıldı, eleştirildi, şimdi anılar defterinde yerini aldı. Veysel Çolak’ın 34 yaşında başını çektiği bu şiiri hareketi bildiri, eylem, tepki gibi de algılanabilir. Ancak şiir akımı olarak  tarihe geçmez. Tuğrul Keskin bunu kendi düşüncesi, duruşu ile yeniden yorumladığında şunları söyleyecektir:  ”Manifesto yeterince anlaşılsa Türk Şiirinde devrim olurdu, ama gördüğünüz gibi Türk Şiirinde devrim yok. Mutlak anlaşılmayı beklemek de ne kadar doğru bilemiyorum. (…) ‘Yenibitüncü Şiirin Manifestosu’ elbette sezgisel olanla yazılmadı. Fakat sezgi egemen oluşturulacak sanatsal bir pratiğin taşlarını döşedi.” (3)

Veysel Çolak 1974’ten bugüne değin üretkenliğine ara vermedi. 1978’de ilk şiir kitabı Terin Yaktığı Bir Yaradan’ı ölçü alırsak, çocuk şiirleri ve toplu şiirlerini de kapsayan 18 şiir kitabına imza atmış. İnceleme, deneme, eleştiri bağlamında 9 kitaba da emek vermiş. 2002-2010 yılları arasında 9 da Şiir Yıllığı hazırlamış Veysel Çolak. “Cinselliğin Kahkahası” adlı bir romanı var. Ayrıca 3 derleme kitabını da ekleyince  yapıt sayısını varın  siz hesaplayın. Kuşkusuz 17 yıl aralıksız çıkardığı Dize  Dergisini de unutmak olası değil. Bildiğim kadarıyla Dize de bundan sonra yayımlanmayacak. Ancak Veysel Çolak’ın boş duracağını da sanmıyorum.  Doğrudan olmasa da başka bir dergiye omuz vereceğini, katkı sunacağını, ayaklandıracağını sanıyorum.

Onu sevseniz de sevmeseniz de, kızsanız, eleştirseniz de bunca yıl şiire, denemeye, romana, derlemeye emek veren, şiiri düşünen, atölye çalışmalarıyla yeni şairlerin ortaya çıkmasına önayak olan, disipline eden bir şiir  insanı için “hadi sen de canım ” deyip geçemezsiniz. O bakımdan yeni yetişme dönemlerinde ''Elbette bu süreçleri yaşamaktan ötürü emekten ve emekçiden yanayım. Alınteri bu yüzden kutsal benim için.” diyen bir şaire kulak vermek, okumak, yazdıklarını değerlendirmek gereği duyarsınız. Veysel Çolak’ın asık suratla, sert ve katı duruşla  değil; derinliğindeki çocuğun güleç yüzüyle “papatyadan, onun içerdiği güzellik bilincinden, insandan yana yolculuğunu” sürdürmesini diliyorum hep. Çünkü Veysel Çolak’lar da öyle kolay yetişmiyor. Şiir hayatı uzun olsun… Şiirimize  daha nice yıllar emek versin… Şiirleri, kitapları, bilgileri, deneyimleri ile yeni şairlerin yetişmesine olanak sağlasın, diyorum.



(1)  Sıddık Akbayır; ‘Islığı Uzun Sokaklar’ın Şairi Veysel Çolak’la Söyleşi, 16 Kasım 2010.
(2)  Derya Sazak, Milliyet 3 Aralık 2012
(3)  ALAZ Dergisi /   Eylül, Ekim, Kasım 2007, Sayı:3,  Mine Ömer-İlker İşgören’in Tuğrul Keskin’le  söyleşisi