Genel Yayın Yönetmeni : MAKSUT KOTO Editör : ENSAR SARGIN

Şiire Ve İnsana Kazak Ören Şair; Veysel Çolak - İLKER İŞGÖREN







2003 yılıydı bundan tam on yıl önce hayat iyiden iyiye kötü yanını göstermiş. Sevdiklerime durmadan bir şeyler oluyor. Hayatım kontrolümden tamamen çıkmış. Öyle savruk bir dönemdeyim. Ama bir şeyler karalamaya devam ediyorum. Ama karaladıklarıma şiir demem çok güç o zaman için. Neyse Aliağa’ya gidiyorum kardeşimle. Yazdı. Beraber 15 gün tatil yapıyoruz. Orada Hülya Deniz Ünal ile tanışıyorum. Akabinde M. Mahzun Doğan ile… Hevesli bir çocuğum şiire gönül verdiğimi ilk bakışta anladı Deniz Abla. Oturduk hep beraber rakı içtik. Şiir damarıma bulaşmıştı artık iyice karışmıştı. Derken yaz bitti. Deniz Abla ile Hidayet Karakuş’un öykü atölyesine gidecektik. Gittik. Konuk olarak Veysel Çolak vardı. Hepimize şiiri anlatıyordu gıkımı çıkartmadan dinledim. Notlar aldım. O güne kadar sadece şiir kitaplarından bazılarını okuyabildiğim Veysel Çolak’ın şiir üzerine yazdığı kitapları iyice okumaya başladım. Üzerinde düşündüm. Yine notlar aldım. Sonra beni Karşıyaka’da ki şiir atölyesine davet etti. Gittim. İşte şiirin büyüsünü ve gücünü orda öğrendim. O zamanlar haftanın sadece bir günü evden çıkabiliyorum çünkü evde hastamız var. Dışarıya çıktığım günde cumartesi ve ben her hafta sonu derse gittim. Uzun bir yol olsa da hiçbir zaman yüksünmedim. Çünkü orda öğrenip, orda geliştim. Önce insan olmanın ne demek olduğunu, şiir ve şairlikten önce insan olmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Eğer iyi bir insan değilseniz, duyarlı değilseniz, ben senim diyebilenlerden değilseniz şiir yazmanın pek de önemli olmadığını da yine Veysel Hocam’dan öğrendim. Duruşun, şairlikten de üstün bir şey olduğunu, tavrın şiirden de üstün bir şey olduğunu yine ondan öğrendim. Öğrendiklerimi buraya sıralasam inanın sayfa yetmeyebilir. Onu gerçek anlamda tanırsanız aslında sert görünüşü olmasına rağmen içine girebildiğinizde ne kadar naif olduğunu duyumsayabilirsiniz. Gerektiğinde hayatımda babamdan sonra korktuğum ikinci adam olsa da onun aslında ne kadar mükemmel bir kalbe sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Evet. İçi dışı bir olan bir insan Veysel Hoca. Dedikoduyu sevmeyen, kiminle derdi varsa yüzüne söyleyebilen, kendine güveni sonsuz olan bir insan. Onun benim hayatımdaki yeri için sadece hocamdı diyemeyeceğim, çünkü yeri geldiğinde babalık yaptığı çok olmuştur, hastalandığında ailemden biri hastalanmışçasına merak ettiğim ve kalbini kırmayı asla istemediğim bir insan. Onu tanıyıp da ondan etkilenmemek neredeyse olanaksızdır. Ortamdaki duruşu, ders anlatışı, sohbeti çevresindeki herkesi rahatlıkla etkisi altına alabilen bir insandır. Hiç susmamasını çok istemişimdir. Çünkü konuştukça karşısındaki insanın kafasına vurmadan öyle uysal, öyle dingin aşılıyor ki karşısındakine gerçekten etkilenmemek, idol olarak benimsememek elde değil. Kendimi ne zaman yerde hissetsem her zaman onun gizli şefkatiyle ayağa kalkmışımdır. Gerçekten Veysel Çolak dendiğinde şiiri bir yana bıraktığım zamanımdayım artık. Çünkü şiirle tanımış olsam da bana olan davranışlarıyla, kılavuzluğuyla insan olarak bütünüyle değerlendirebileceğim bir insandır benim için.

Zaten Veysel Hoca’nın şair ve eleştirmen yönünü birçok insan değerlendirecektir. Ama siz bilir misiniz Veysel Hoca’nın sokaktaki bir kediyi tekmelediği için alt katındaki kuaförle kavgaya tutuştuğunu. Yani demem o ki Veysel Hoca sadece insandan yana biri değil, o insan dışında diğer canlıları da koruyan onun için mücadele eden biri. Ve bunları yazdığım için yiyeceğim fırçanın da farkındayım ama birilerinin bunları söylemesi gerekiyordu.

40 yıllık sanat hayatında şiirden vazgeçmeyen bir şiir militanıdır Veysel Hoca… Şiirin dışında üşürsünüz dediği için, hala şiire ve insanlara kazak örmeğe devam ediyor…