…
Aşk
bencildir, yalnız kendisini düşünür…
Ahlâk, toplum içinde bireylerin uymak
zorunda oldukları davranış biçim ve kurallarıdır. Bir de vicdan var ama. Kişiyi
kendi davranışlarıyla ilgili düşünmeye yönelten, kendi ahlâk değerleri üzerinde
dolaysız ve kendiliğinden yargılama sağlayan, doğruyu ve iyiyi yapma yükümünü
de yükleyen içsel güç. Vicdanıyla cüzdanı arasına sıkışmış tipleri çok iyi
tanıyoruz. Ancak insanların ceplerinden
çıkıp kalplerine bakacak, aşkı sorgulayacaksak, vicdanıyla duyguları arasına
hapsolmuş insanları konuşmamız gerekecek demektir.
Aşk, bir kimseye ya da bir şeye karşı
duyulan aşırı sevgi ve bağlılık duygusudur. Aziz Nesin’in dediği gibi,
kavuşulmayınca aşk olur. Tarihteki tüm aşk hikayeleri kavuşamayanlardan
oluşmuştur. O nedenle yaşamaktadırlar. Aşk, karşı duruldukça çoğalan bir şeydir.
Her türlü engel, bir çığ gibi büyümesi için bir neden oluşturur.Benim bildiğim kadarıyla
kavuşan tek örnek Yusuf ile Züleyha’dır ki onların da kavuşana kadar ki
öyküleri söylenceye dönüşmüştür. Kavuşmalarının sonrasına dair hiçbir bilgi
yoktur.
Oscar Wilde’in “karşılıklı bir yanlış anlamadır” dediği şeydir aşk. Ancak yanlış
anladığınız şey, tüm değer ve anlamları
yüklediğiniz sizin olan bir şey’e dönüşür. Aşk, kurumsallaşmaya başlayıncaya
kadar vardır. Yirmi yılı aşkın bir süredir “Pazar Sevişgenleri” ile “Şiyir
Sevişgenleri”ni yazıp duran Metin Üstündağ’ın”Aşk bittiği zaman evlilik de bitmelidir” savı düşündürücüdür, derin
okunmalıdır. Işte o zaman çoğu aşk cinayetlerinden oluşan
gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine bunca sık rastlamayız.
Bilinçli insanların yaşadığı toplumlarda
herkes kendisinindir, başkalarının değil. Başkaları için yaşamak; azgelişmiş,
bilinç düzeyi düşük toplumlara özgüdür. Doğal olarak diğer alanlarda olduğu
gibi yaşanan aşklar da sağlıklı olmayacaktır. “Aşk herkes için olmasa da birçok
kişi için kaçınılmaz olan bir durumdur,.aşk gereklidir. Daha da insan olabilmek
için sonsuz sevinçlerle sonsuz acıları bir arada yaşayıp bilgeleşebilmek için
aşk gereklidir. Aşk insanın sonsuzluğu duyumsadığı, ölmezliği sezdiği yerdir.
Onun olmadığı yerde ne doğru dürüst sanat, ne bilim ne de felsefe
gelişebilir.”*
Değerleri birbirine karşıt görünümler
ortaya koyan iki kümede toplamamız uygun olur. Yarar değerleri,(ekmek, su v.b)
yüce değerler(estetik ve ahlâki değerler) ki bizi insan yapan değerler de
ikincilerdir. Estetik değerler güzel kavramında, ahlâki değerlerse iyi
kavramında anlam bulur. Aşk değerleri, ahlâki ve estetik değerler arasında bir
yer tutar(age). Afşar Timuçin; aşk bir
yoldan çıkma hâlidir der. Çok haklıdır. Aşkın gelişi, aklın gidişidir. Atasözlerimize
de girmiştir bu hâl; aşk başa gelince akıl tatile çıkar.
Sosyolojik bakışla aşk, yalnızca karşı cinse duyulmaz. Nesnelere, siyasi
partilere, kendi cinslerine veya birliklere de aşık olunabilir. Bunları da kendi
aralarında ikiye ayırabiliriz. "Sosyalist ülkelerin, Batı'nın sömürgeci ülkeleriyle üstü kapalı işbirliğini
tasfiye etmeleri ahlakî görevleridir." Diyen Che, devrim aşkına iyi
bir örnektir. Ülkemizden Tema Vakfının kurucusu Hayrettin Karaca ise doğa, ağaç
ve orman aşkına Ya sokak hayvanlarına
aşkla bağlanıp onlar için yaşayanlara ne demeli? Bunlar, toplumu ahlâka çağıran
aşklardır.
Olumsuzlara bakalım bir de. Futbol aşkı,
kulağa hoş gelse de öyle masum bir aşk değildir. Fanatik taraftarların
çevrelerine verdikleri zararlar, takımları için ettikleri kavgalar, hatta daha
da ileri giderek rakiplerini bu uğurda öldürebildikleri bir gerçektir. Yalnızca
rakipleri mi, sevinç gösterilerinde havaya bilinçsizce saçılan kurşunların sayısız
masum insanı öldürmesi ne acı, ne korkunçtur. Tuttukları takıma olan hastalıklı
aşklarıdır ki bu eylemleri onlara yaptırmıştır.
İnandığı siyasi partiye olan aşkıyla
yanıp tutuşanlar anlaşılabilir. Ancak, parti
mitinglerinde çıkan kavgalar ya da karşıt siyasi görüşlülerin birbirlerini öldürmeye
kadar gitmeleri bu türden aşkın, yine şiddetle
ortaya çıkışıdır.
Hitler de olumsuza iyi bir
örnektir, Alman halkının beynini
yıkamış, çarpık ideolojisine aşık etmiş ve vatan aşkı ile farklı milliyetteki
insanları öldürmelerini istemiştir. Başarmıştır da bunu. O zaman acı çeken Yahudiler, şimdi
yine aynı gerekçeyle başka bir millete, Filistin Halkına aynısını yapıyor ne yazık ki.
Nasıl her aşkın kendine özgü bir tanımı
varsa her bireyin kendine özgü bir ahlâk anlayışı vardır. Bilimsel olarak aşk
halinde erkeğin daha çok kadın(östrojen), kadının da normalden daha fazla erkek
hormonu (Testosteron) salgıladığını okumuştum. Yani aşk halinde, kadın
erkekleşiyor, erkek ise kadınlaşıyor. Kimyaları farklılaşıyor, değişiyorlar.
Bir normalden sapma hali diyebiliriz buna. Bu durumdaki insanların pek de kurallara uygun
davranması beklenemez. Toplumun koyduğu kurallar gibi vicdani kuralların da
dışına çıkmış olmaları çok şaşırtıcı olmayacaktır.
Aşkın ilk soluğu, mantığın son
soluğudur Aşk bir yoldan çıkma,
normalden sapma hali ise ki çoğunlukla öyledir, o zaman ahlak denen davranış
biçim ve kurallarını karşısına alıp yıkmaya kalkışması anlaşılır olacaktır. Aşk,
tüm erklere karşıdır çünkü insanın kendi başına kendi değerleriyle var olma
halidir. Aşkın matematiği yoktur, ne kadar aşk varsa, o kadar denklem vardır.
Ve denklemler de her zaman pozitif sonuç vermez kimi zaman negatif çıkıverir. Işte tam o noktada, aşk ahlakı
kovacaktır. Başka ne?
*)
Afşar Timuçin, Aşkın Metafiziği, Bulut
Yayınları 2002