Genel Yayın Yönetmeni : MAKSUT KOTO Editör : ENSAR SARGIN

DOSYA KONUSU - İLKİZ KUCUR

''Bizim sevdamızda namus vardır, gözlerimiz fahişelik yapmaz''          ŞİİR DALI E-DERGİ








AŞK AHLAKI SEVER Mİ?


Aşk içinde barındırdığı ateşle yakıcıdır. Yakılan ruhların küllerinde ki kalıntıda büyür. Nesimi’nin dizelerinde ki gibi beladır aynı zamanda.

“Aşkın belası yoh deyüben aşka düşme var
Kim ki aşık oldu kim didi aşkın belası yoh”

Yakıcı bir belayı tanımlarken sevmenin ayıp olmadığını, büyük sevdaların kahramanlarını yüceltmemizle başlar aslında iki yüzlülük. Aşk; kolluk kuvvetinin, savcının, yargıcın, suçlunun, savunmanın bir bedende toplanma halidir o zaman. Yolu mahpusluktan geçen yasama/yaşama hali.

Kendimizi  yaralayıp uykularımızı kovduğumuz an.

Yapılmayacakları yaptıran arka sokakları ruhumuzun.

Anılarımızın en hızlı çarptı kapılardan geçtiğimiz günlerin gölgesi. Hem en yoksul hem en zengin olduğumuz alışverişimiz.

Hiç unutulmayan zamanlardan çaldığımız anlardır, paylaşılmayan. Üzerini çiğneyip geçtiği günlerden kendimize sakladığımızdır. Kimse bilmez sınırları kaldırılmış bir ülke gibi görünse de firaridir. Yasadışı bir sığınmacıdır. Zorunlu göçünü sığdırdığı gözyaşıdır. Kayıptır. Kaçaktır. Hırsızdır aşk. Çaldığı kapı yoktur. Karanlıkta girer, sindiği kuytu köşeden bütün sırlarını parçalar kendi suretimizi gösteren aynanın.

Aşkın kandırmasıyla kurulan dünyada hipnotize olmuş bir bedene dönüştürür aşığı. Değer yargılarının, davranış normlarının yerini bir an için bile olsa sevgiliye ulaşmanın heyecanı alır. Ona dokunmak ondan haber alabilmek aşkın kapısından içeri atılacak adımın beklentisiyle kurgulanır günler.Önce kendine söylenir yalanlar.Düzmece rastlantılar hazırlanır,kasıtlı ihmaller yaşanır.Kırıcı planlar bile hiç gözünün yaşına bakılmadan hayata geçirilir.

Ulaşılmaza ulaşmanın zor ve kanatan yolculuğudur çıkılan.

Aşk başlı başına hırsızlıktır. Hayattan çalınan en bireysel heyecanımız, yalanımız. Yaşadığımız çelişkilerdir. Nietzche’nin deyimiyle” aşkta yapılan her şey iyinin ve kötünün ötesinde olup biter.”
Ahlak ayıpla sınırlıdır. Sevmek ayıp değilse olsa olsa yüreğin kahramanlığıdır ahlakı kovan. Sırf bu yüzden sevda şairlerinin başında gelmez mi Karacaoğlan.

“Karacaoğlan ben bu düşü yoramam
Amel defterinin tutup düremem
Gelin ey, kıza kötü diyemem
İkinizde benimsiniz sevdiğim

Oysa biz hep terk edilmelerin gözyaşlarını döktük kâğıtlara. İçimizi kanatan, yüreğimizi burkan aşk acılarını anlattı sevdanın tarih öncesi. Hayallerimizi parçaladık. Gidenlerin ardından dünyanın karardığını gördük. İçimize kapandık. Bu anlarda yanımızda hep neden ve niçinler kaldı. Sevdiğimizin öteki olduğunu gidince anlıyoruz sanırım. O ana kadar canımız cananımız olduğuna inanılan gidince kalakalırız.

Hep kendimizde, içimizde sandığımız aşkı, öteki adına da yaşamak en büyük ahlaksızlık değil midir aslında? Galiba bu ahlaksızlığı en çok da şairler yapıyor/yaşıyor. Yoksa Safo aşkına karşılık vermeyen sevgilisi yüzünden yaşadığı aşk acısına dayanamayıp kendini kayalıklardan atar mıydı?

Ahlak bir tek sevda da sorgulanmaz. En azından kendi yüreğinde sevdanın kural tanımazlığını bilir ya âşık. Onun bildiğini kuldan neden saklayalım ki.

sevdanın loncası kurulamadı çünkü

herkes işinin ustası

(İlkiz KUCUR, Lonca, Ama Ben İlkizim)