AŞK AHLAKI SEVER Mİ?
Aşk içinde barındırdığı ateşle yakıcıdır. Yakılan ruhların
küllerinde ki kalıntıda büyür. Nesimi’nin dizelerinde ki gibi beladır aynı
zamanda.
“Aşkın belası yoh deyüben aşka düşme var
Kim ki aşık oldu kim didi aşkın belası yoh”
Yakıcı bir belayı tanımlarken sevmenin ayıp olmadığını,
büyük sevdaların kahramanlarını yüceltmemizle başlar aslında iki yüzlülük. Aşk;
kolluk kuvvetinin, savcının, yargıcın, suçlunun, savunmanın bir bedende
toplanma halidir o zaman. Yolu mahpusluktan geçen yasama/yaşama hali.
Kendimizi yaralayıp
uykularımızı kovduğumuz an.
Yapılmayacakları yaptıran arka sokakları ruhumuzun.
Anılarımızın en hızlı çarptı kapılardan geçtiğimiz günlerin
gölgesi. Hem en yoksul hem en zengin olduğumuz alışverişimiz.
Hiç unutulmayan zamanlardan çaldığımız anlardır,
paylaşılmayan. Üzerini çiğneyip geçtiği günlerden kendimize sakladığımızdır.
Kimse bilmez sınırları kaldırılmış bir ülke gibi görünse de firaridir. Yasadışı
bir sığınmacıdır. Zorunlu göçünü sığdırdığı gözyaşıdır. Kayıptır. Kaçaktır.
Hırsızdır aşk. Çaldığı kapı yoktur. Karanlıkta girer, sindiği kuytu köşeden
bütün sırlarını parçalar kendi suretimizi gösteren aynanın.
Aşkın kandırmasıyla kurulan dünyada hipnotize olmuş bir
bedene dönüştürür aşığı. Değer yargılarının, davranış normlarının yerini bir an
için bile olsa sevgiliye ulaşmanın heyecanı alır. Ona dokunmak ondan haber
alabilmek aşkın kapısından içeri atılacak adımın beklentisiyle kurgulanır
günler.Önce kendine söylenir yalanlar.Düzmece rastlantılar hazırlanır,kasıtlı
ihmaller yaşanır.Kırıcı planlar bile hiç gözünün yaşına bakılmadan hayata
geçirilir.
Ulaşılmaza ulaşmanın zor ve kanatan yolculuğudur çıkılan.
Aşk başlı başına hırsızlıktır. Hayattan çalınan en bireysel heyecanımız,
yalanımız. Yaşadığımız çelişkilerdir. Nietzche’nin deyimiyle” aşkta yapılan her
şey iyinin ve kötünün ötesinde olup biter.”
Ahlak ayıpla sınırlıdır. Sevmek ayıp değilse olsa olsa
yüreğin kahramanlığıdır ahlakı kovan. Sırf bu yüzden sevda şairlerinin başında
gelmez mi Karacaoğlan.
“Karacaoğlan ben bu düşü yoramam
Amel defterinin tutup düremem
Gelin ey, kıza kötü diyemem
İkinizde
benimsiniz sevdiğim
Oysa biz hep terk edilmelerin gözyaşlarını döktük kâğıtlara.
İçimizi kanatan, yüreğimizi burkan aşk acılarını anlattı sevdanın tarih öncesi.
Hayallerimizi parçaladık. Gidenlerin ardından dünyanın karardığını gördük.
İçimize kapandık. Bu anlarda yanımızda hep neden ve niçinler kaldı.
Sevdiğimizin öteki olduğunu gidince anlıyoruz sanırım. O ana kadar canımız
cananımız olduğuna inanılan gidince kalakalırız.
Hep kendimizde, içimizde sandığımız aşkı, öteki adına da
yaşamak en büyük ahlaksızlık değil midir aslında? Galiba bu ahlaksızlığı en çok
da şairler yapıyor/yaşıyor. Yoksa Safo aşkına karşılık vermeyen sevgilisi
yüzünden yaşadığı aşk acısına dayanamayıp kendini kayalıklardan atar mıydı?
Ahlak bir tek sevda da sorgulanmaz. En azından kendi
yüreğinde sevdanın kural tanımazlığını bilir ya âşık. Onun bildiğini kuldan
neden saklayalım ki.
sevdanın loncası kurulamadı çünkü
herkes işinin ustası
(İlkiz KUCUR, Lonca, Ama Ben
İlkizim)