“Eğer
bir özneyse yaşam, yaşananlar yüklemidir yüreklerin. Öyleyse vaktidir beşinci
mevsimin ve vaktidir şiirin. Haydi! O halde söylenmemiş sözler bırak
mevsimlere…” diye
seslenmemiş miydi göl yürüyüşlerinden şair. Yitik zaman yorgunu, yalnız bir
adam.
Gölün üç şaşkın şairiydik: Nevin
Koçoğlu, Aydan Yalçın ve Yusuf Uygan.
Yusuf’un o bilinmeyene gitmesinden çok
önceydi o gün. Yani aşk’a aşılanmasının arifesinde. Yusuf’un “Eylül
Sarılışlarını Kıskanırdı Yaz” adlı kitabı için ‘ne kadar da uzun bir kitap adı’
diye düşünmüştüm. Bilmezdim ki, daha bir yıl bile dolmadan ölmek için ‘eylül’ü
seçeceğini şairin.
Yusuf Uygan’ın geçen yıl 28 Kasımda
Ankara’da yaptığı söyleşi ve kitap imzasından sonra Eryaman Göksu Parkı
etrafında gezintiye çıkmış, şiirler okuyorduk. Ancak zaman dardı, Nevin bir
nikâha yetişecek, Yusuf ise Eskişehir’e gidecekti. Benimse zaman sorunum yoktu.
Göl çevresi gezintisinin tam yarısına gelmiştik ki, arkadaşlar birden “gecikir
miyiz” endişesine kapıldılar ve ben parlak zekâmla ürettim çözümü. “Eee hadi o zaman geri dönelim!”
Kahkahalar koptu tabii. Öyle ya, zaten
yarılamışsınız yolu, geri döneceğinize tamamlayıversenize…
O gün, üçümüzde tamamladık yolu. Ördeklere
ekmek attık, gölün balıklarıyla konuştuk, gülüşüp, şakalaştık. Şiirin ve aşkın
ayak sesini duyduk, peşimiz sıra gelen.
“Sarıldım
inandım, sevildim atıldım / ömrümüzün düz yolu nasıl eğildi aşkın önünde /
yanıp kül olmadım, yandım çoğaldım /
aşktı bunun adı, başlamak gerekti”
dese de Yusuf; O, arkadaşlarını, Nâzım ve Atatürk fotografi eserlerini,
şiirlerini, çocuklarını ve aşkını yetim bırakıp 27 Eylül’de yarısından geri
döndü hayatın. Oysa tamamlamasını, birlikte tamamlamamızı ne çok isterdim.
…
uzun
yol oluyor kalemden süzülen her harf
soludum
sonbaharın kaçak renklere uzaklığını
Göksu
gölü kıyısında kahkahalarla
yarısından
geri dönüp eşitlemek
yakalamak
için kesintisiz zamanı
senfonik
söyleşi yaptık balıklarla
gölün
biz yetim çocukları
dökülür
karabatakların türküleri
göl
kıyısında yürümek düşünmedir
masallara
sürgün gönderilen ülkede
mutluluklar
çoktan rehin
sana
benzer şehir olur her yer
uzar
gider gözlerinde yeşil
zamana
resmedilirken aşklar
ayrılıklar
kendine saklı bir kent bulur.
Yusuf Uygan
Yusuf, bu şiiri o gün Göksu
park dönüşü Eskişehir’e giderken yazmış ve ertesi gün bana e-maille yollamıştı.
Göksu gölü, bizim o dingin, o sevdalı ‘balıklı göl’ümüz, birkaç gün sonra bana,
ilerde son kitabım “Gül Makası”na da
girecek olan aşağıdaki ‘Balıklı Göl’ şiirini yazdıracaktı.
sabahı
uykusuz kuşlar topla bana
öp
ayın kanatları altında
balkıyan
gelinciği
bir
damlama olup akalım ufak ufak
silinsin
demirin pası
biriksin
duldamızda aşk
ne
çok eskidim sen yokken
iklimler
ötesinde kaldım
yetişemedim
yeni suların hızına
cebimde
unuttuğun sıcaklığın olmasa
olmasa
aynalara astığın sesin
nasıl
çoğalırdı içimde ipeğin şarkısı
gelincik
süzülüşünde ellerim
kuyruğu
kopmuş bir şeytan uçurtması
yırtık
rüzgâr sesi kaç zamandır
bak
bu sanadır
balıklı
bir göl koymaktır bahçeye
birikip
göle dönüşmektir gün ortasında
öpmektir
bir bebeğin sütbeyaz ellerini
bizi
tanrı birbirimize dikti
sularımızın
aynı yöne akması ondan
bir
çocuk güneşi sırtlamış geliyor
birazdan
geçecek ortamızdan
sabahı
uykusuz geceler topla bana
öp
ayın kanatları altında
göz
kırpan gelinciği
Aydan Yalçın
İklimler ötesinden kalkıp gelmiş, sorgusuz sualsiz bir
beşinci mevsimin ta alnına mühürlemiş gibiydi kendini aşk. Güneşi sırtlamış,
hınzır bir çocuk geçmişti ortamızdan. Balıklı bir göl belirmişti saklı bahçede.
Ben Tanrı’nın ‘bizi birbirimize diktiğini’ sanmıştım, meğer ne çok yanılmışım.
Şimdi bitkin omuzlarımda, sabahı uykusuz, kendini dört bir yana savrup duran ne
çok şaşkın kuş…
Birkaç gün önce Antalya’ya bir evi,
yani Yusuf’un evini sonsuza dek uyutmaya gittiğimde, masada, telaşlı, kızgın
bakışlarla onun nerede olduğunu sorgulayan bir şiir karşıladı beni. O şiir,
Yusuf’un Göksu gölü kenarındayken esinlenip yazdığı, bir kentin saklısına
gizlediği şiirdi.
Yarım bir aşk şarkısı, eylül yitiği
bir adsız şiir…
kim
sakladı seni
dağların
ardında mıydın?
kendini
arayan sevgili
fark
edip içimdeki baharı
bir
gün geldin güz gecelerinde
pencereyi
açık bırakmam bu yüzdendir…
Yusuf
Uygan