sisleri geçtim, geliyorum
hüznü sil, ebruli günü ağart
yerle göğün öpüştüğü
buz mavisine yaz beni
kurusun kirpiğindeki son damla
dinlensin yorgun gözlerin
kış yolları bitti, yönüm sanadır
ucu görünen aydınlık
siliyor dağlarımın karanlığını
yanan yüzüne değen
kuzey serinliğiyim
o uzun gecelerde özlediğin
uzak sesim kapının önünde işte
atılsan var ya, kollarım birden deniz
birden göğsümde çılgın dalgalar
artık seninleyim
ateşlerden atladım, sulardan sektim
savrulan kül söylesin yangınımı
buzullarda uzayan gölgem
sana uzanan elimdi benim
geçmişe dönmek yok artık
adlarımızı bile değiştirelim
sevgiyle yoğrulsun sevincimiz
gökkuşağıdır önümüzde açılan
hadi, altından geçelim
ÖYKÜSÜ
İçimin aşk aydınlığıyla kamaştığı günlerdi. Bir kış günü, sevgilimle, İzmir’de, İnciraltı’nda bir yerde oturuyorduk. Tuhaf bir hava vardı. Deniz, denizin ötesi, karşı kıyılar buz mavisine kesmişti. Şiir geldi, o nemli mavilikle beni/bizi kuşattı. Artık yazmak çok kolaydı. Dizeler dökülüverdi.