I
ne
denli derleyip
toplarız
ki bir sözcüğü
tenselliğinde
yazının…
II
nice
dilde söyleyip
yazsak
da o sözcüğü
bir
ayrılık yerleşkesidir
yazı…
aşk ile kaldığımız
III
buzdağı
olduğunu yazının
ayrımsadığınızda
bir
sözcük, bir tümce
birkaç
dize belki
karışır
sarmalına batıklar tarihinin…
IV
sis
çanı, deniz feneri, yangın
gözetleme
kulesi… işte üç şey
sözcüklerle
örtüşen… tıpkı
uçurum,
uçmak, buzdağı gibi
V
kendi
döl yatağında
mitoz
bölünmesi sözcüğün
ne
bir ek alır, eklemlenir ne de
bir
başkasına… harf pıhtıları
korkusu
geçmişin… yazıda bırakıp
gömleğini
süzülür geleceğe
tutkuyla…
yazıda utkusu dillerin
VI
şiirin
yazılması, kendini yazdırması
şiirin…
çelik çomak oynayan
çember
çeviren çocuğun
ellerinde
renkleşen ışık…
VII
“bir
gün noktanın gömüldüğü
yerden,
geçsin isterim yolum…”
VIII
bir
ünlem kalsa bizden
çocuk
yüzü şaşkınlığın…
IX
gök
kapı… yer eşik…
batıp
çıktığımız yazıda
(KİBELE YAYINLARI / 2013 )
ÖYKÜSÜ
1975 Sonbaharı… İhtimal Ekim ayı… Liseden sınıf arkadaşım
Levent’in ısrarıyla CHP İstanbul Fatih İlçe Başkanlığı’na bağılı
Kocamustafapaşa teşkilatında kurulacak gençlik korosunun şefliği için görüşmeye
gidiyoruz. Yol sohbetimize yağmur eşlik ediyor.
Parti binasında yapılan görüşmede musiki dışında edebiyat
ama özellikle şiirle uğraştığımı söylüyorum.
Partili arkadaşlar bir türkü okumamı istiyorlar. Ezberimde
söz yoktur, demem üzerine Nuri kısa bir süre kaybolup geliyor. Elinde türküler
ve marşlar adlı bir kitapçık… Yerim dar, yenim dar diyemezsin… Al sana söz…
Bir türkü seçip okuyorum. Hangi türküydü unuttum.
İnce ayar bir seçme sınavımı geçmiş olmalıyım…
“Bir de şiir oku…” dediklerinde yanıtım yine ezberimin
olmadığı olunca sert bir karşı duruş görüyorum. Olmaz arkadaş, yarın akşama iki
şiirini ezbere okumazsan seni faşistlerden önce biz vururuz!
Şaka da olsa bir tehdit söz konusu…
Ertesi gün iki şiirimi ezberleyip okuyarak canımı
kurtarıyorum!
Bu arada koro çalışmaları başlıyor…
Bütün bunların sevgiliye yazılan şiirle ve öyküsüyle ne
ilgisi var vb sorularınızı duyar gibiyim.
Gelelim, aşk, meşk ve şiire…
Duvardaki panoya yazdığım bir aşk şiirini asmıştım. Birkaç
gün sonra Parti’ye gittiğimde şiirimi panoda göremeyince şaşırdım. Gençlere, “Şiiri
kim kaldırdı?” diye sorduğumda şiirimi Başkan Nezih’in kaldırdığını söylediler.
Şiirin kaldırılma gerekçesi “aşkın bir küçük burjuva işi olduğu ve şiirimin
revizyonist eğilimler taşıdığı” imiş…
“Nezih burada mı?” diye sorunca da odasında olduğunu söylediler.
Nezih, hoş geldin Hoca, diyerek karşıladı. İlk sözüm, “Panoya asılan şiirimdeki aşk Ahmet’in
Ayşe’ye aşkı değil… Devrim aşkı…” olunca Nezih hışımla seslendi, “Kim kaldırdı
Hocanın şiirini?” !!!
Uzun sözün kısası… Aşkın olmadığı yerde meşk olmaz, der
eskiler… Aşkın ve meşkin olmadığı iklimlerde ne şiire ne de devrime yer vardır.
Ol sebepten hep söylerim aşka ve emperyalizme bakış açısı hayatın en önemli
turnusol kâğıdıdır. “Aşkı bilmeyen kanatsız kuş gibidir, vah ona…” diyen
Mevlana’yı sevgiyle anıyorum.