-herkes bir şeyin zencisi, onlar rollerinin
gündüzü tırsak Mecnun, gecesi bıkkın Leyla-
tadını hatırladı yapıştığı fıstıklı alt dudağın
çınarlığını çam kokusuyla değiştirdiği
ruj soluk imzasıydı gönderilmeye çekinilen
yazılmaya üşenilen mektuplarının
-günleri ölümle hasta, hisleri kır saçlıydı-
sığınma talebinde Mater Dolorosa rahmi
bilinmezliğe kahretti Allah’la kırıtarak
denizden taze çıkan kızlara programlı bay’efendi
bayan’efendiye dalış yapmayı fantezilerken
trajedi: erkeğin romantik, kadının pornografik
ayinlerde ayarsızca kurban edilmesiydi
-pankartlara slogan kısalığı
‘‘seni istiyorum’’un ‘‘defol git''e
çabucak geçişiydi-
yanlış zamanlar ki, doğruluğun pusulası şaşkın
uçma tutkusuydu tek kanatla kafesin ağzından
ellerinin ellerine kenetlenemediği aralıkta
havanın harladığı ne yıllanmışlıklar yandı
keşke, sıkışmasaydı kâğıtbalığı kemikleri
ısırma hunharlığıyla kalçadan akvaryumlarda
gizli mahcubiyetleri mumyalansaydı
kay değil kaynaş, az öteye gitmeksizin
- patlayagelir miydi gömü bir aşk
karnından alışıla’nın saçı saçılarak?-
gündüzü tırsak Mecnun, gecesi bıkkın Leyla-
tadını hatırladı yapıştığı fıstıklı alt dudağın
çınarlığını çam kokusuyla değiştirdiği
ruj soluk imzasıydı gönderilmeye çekinilen
yazılmaya üşenilen mektuplarının
-günleri ölümle hasta, hisleri kır saçlıydı-
sığınma talebinde Mater Dolorosa rahmi
bilinmezliğe kahretti Allah’la kırıtarak
denizden taze çıkan kızlara programlı bay’efendi
bayan’efendiye dalış yapmayı fantezilerken
trajedi: erkeğin romantik, kadının pornografik
ayinlerde ayarsızca kurban edilmesiydi
-pankartlara slogan kısalığı
‘‘seni istiyorum’’un ‘‘defol git''e
çabucak geçişiydi-
yanlış zamanlar ki, doğruluğun pusulası şaşkın
uçma tutkusuydu tek kanatla kafesin ağzından
ellerinin ellerine kenetlenemediği aralıkta
havanın harladığı ne yıllanmışlıklar yandı
keşke, sıkışmasaydı kâğıtbalığı kemikleri
ısırma hunharlığıyla kalçadan akvaryumlarda
gizli mahcubiyetleri mumyalansaydı
kay değil kaynaş, az öteye gitmeksizin
- patlayagelir miydi gömü bir aşk
karnından alışıla’nın saçı saçılarak?-
Bu şiir herhangi birine
yazılmamıştır. Aslında, ‘model’ olarak özel biri vardır. Lakin, hayatı türlü
duyguyu barındıran büyücek aşk olarak düşünürsek; model alınan şahıs, yazan
şahsa sadece itici güç olmuştur diyebiliriz.
Somutlarsak; tıkış İstanbul
anonimliğiyle, serkeş İzmir dinginliği arasındaki gerginliğin etkisiyle ve
itiraf edilemeyenlerin dil uçurumundan taşmasıyla kırbaçlanmıştır yazılanlar.
Soyutlarsak; herkeslik acısı,
savruk egolar, cinsiyetler, yazgılar, korkular…
Tüm bunlardan geriye sadece
bir an… Sığınıl’an… Şiir: belki ‘bir’… Başlayıp biten döngü; içi sonsuz, dibi
karanlık, cinneti keskin… En az iki kişiye bulaştığında göğe harlanan…
Sezen Aksu’nun ‘‘Dört Günlük
Bir Şey’’ şarkısında, ‘‘ben senin bal gözlerinde/ dört kısa günde bilsen neler
neler gördüm/ sahteyle gerçeğin karmaşasını’’ dediği, ‘‘The Bridges of Madison
County’’ filminde Francesca ve Robert’ın dört günü gibi; ama sadece bir güne
-çay bahçesi gecesine-, çay bardaklarının huzuruyla sıkıştırılmış. Sonrasında,
Taksim cehenneminde yine birer fincan çay temposuyla heba edilmiş.
İşlere, yapılacaklara,
bambaşkalara toz olmuşlar.
Ardından;
Yıllar sürecek mesafesi girmiş
zamanın araya. Konuşmamışlar, yazışmamışlar; aramamışlar birbirlerini. Gülün
dikeni gibi adamın tek öpücüğü, yarı acıtmış bir gün kadının sırtını. Kazıyıp
derisini; kan, irin, haz, çelişkiye ulaştığında, sözcüklere kat çıkmış.
Sosyolojiler, psikolojiler,
geber yalnızlık, metal şıkırtılar… Her şeyi dökmüş, adamın temsil kucağına
dökemediği. Suyun hararetine nefesini üfleyerek…
Arada değil, orada ne
yaşandıysa!.. An’lara bölünmüş bir an/da saniyelik!..