Genel Yayın Yönetmeni : MAKSUT KOTO Editör : ENSAR SARGIN

SORUŞTURMA KONUSU : ŞİİRİN ACEMİSİ Mİ YOKSA ŞAİRİN ACEMİSİ Mİ OKUYUCUYU TÜKETİR - MAKSUT KOTO



AHMET ÖZER

“Tüketmek” sözcüğünü “okuyucu”yla yan yana getirmek nasıl olur bilmem. Okuyucu ve tüketmek… Doğrusu, okuyucuyu küstürmek olmalı derim. Evet, okuyucu giderek küsüyor. Belki de bir alandan küsüp başka alana yöneliyor, tümüyle devreden çıktığına inanmıyorum. Kuşkusuz değişen yaşam, onun da gündemine yeni maddeler ekliyor.

Şimdi gelelim şiire. Ömrü çok olsun tanıyanlar bilir, sevgili Sami Karaören’le otobüsle 50 kilometrelik bir yolculuğa çıkın, o mesafede hiç durmadan size ezberinden şiirler okuyabilir. Bu şiirleri ona, öğrenim gördüğü okullarda zorla ezberletmediler. O, ezberleme coşkusu yaşadığı şiirlerle yaşamını zenginleştirdi. Bu da onu ayakta tutmaya yetti. Şiirle yaşamın iç içeliği, bu birlikteliği geliştirdi, genişletti. Çünkü şiirle yaşam iç içeydi, şair yaşadığı dünyanın sesiydi. Bütün büyük şairlerin şiirlerinde olduğu gibi, sözlerinde de bu sorumluluğun bilinci yatar.

Şimdi şiirin acemisine, daha doğrusu acemi şiire bakalım. Bir şiirin şiir olup olmadığını anlayabilme noktasına değin bir heveslinin şiirlerini yayımlamaması gerekir. Kötü bir ürün çok kişinin gelişmesini de engeller. Şairin acemisinin, ürünü de acemi olacaktır. Şiirin bir kültürel alt yapı gerektirdiğini kavrayan kişi, acemilikten ustalığa yol almış demektir. Sorunun yanıtını da bu çerçevede verebiliriz. İşin doğrusu belli bir düzeyin altında olan ürünü yayımlamak isteyeni de bu konuda uyarmak gerek. Yazın dünyasında binlerce acemi şairin ürünüyle iç içeyiz. Yarışmalara gönderdiği kitabında çoğu sözcüğü doğru dürüst yazamayan, hadi diyelim basımevinde yanlışlık oldu; el yazısıyla yazdığı özgeçmişinde onlarca eksik bulunan bir kişinin kitabı, çoğu yazma heveslisini de yolundan döndürecektir.
İnsanın bilmediği işi yapmaması gerektiğini düşünürsek bu alanın yoğun emek istediğini belirtebiliriz. Acemi şiirin kaynağı, acemi şair olduğuna göre dikkati oraya yöneltmek gerekiyor. Yayıncıların bu konuda suç işleme lüksünün olmadığını belirtmek isterim. Ameliyat hatalarının çok kişiyi sakat bırakması, trafik hatalarının ölümcül kazalara yol açması gibi, yazın hatalarının da çok kişinin yaşamında çökmeler oluşturduğu bir gerçektir.

Bu sarmal durum, şiirin okurunu soğutuyor; küstürüyor, bu alandan uzaklaştırıyor, deneyimli yayıncılar da şiir kitabı basmıyor, toplum ise şiirsiz kalıyor. Okur, yeni şiirin iyileriyle tanışamıyor; bir dönemin şairleri hep idol olarak tarihin panosunda yaşamayı sürdürüyor. Bunca değişimin sürüp gittiği dünyada şiirsiz kalmak da duyarlığımızı azaltıyor, duygularımızın gelişmesini engelliyor.


Bu alanda hem yazana hem okura büyük sorumluluklar düştüğüne inanıyorum.
 

FATİN R. MUMCU

Şiirin acemisi mi yoksa şairin acemisi mi okuyucuyu tüketir’ sorusunu, biçimsel bir çarpıtmaya uğratarak, cevaplamaya çalışalım! ‘Acemi şair’ şiirin ya da dünyanın neresinde bulunursa bulunsun, hep bir anlayışla karşılanmayı umar bizlerden. Çapımızın yettiği ölçüde sevgiyle yaklaşırız ona. Çünkü biliriz ki bu durum geçicidir, şiiri öğrendikçe bizi şaşırtan şiirler çıkartabilecektir.(şiirin yapılabilen bir şey olduğunu varsayıyorum.)(acemi şairin, şiiri öğreten ustalarla ilişki içerisinde olduğunu varsayıyorum.) *şiirin acemisi olmaz, çünkü şiir yapılabilen bir şey değildir. Bir durumun şiir olamamak gibi bir yazgısı var ise, kimden, nereden, nasıl ulaşırsa ulaşsın bize, o şiirdir. Sadece kabul etmek gerekir. *öğrenilen şey sadece dildir. *şairler dili öğrenerek şiirlerini acemilikten kurtarırlar. *dillerini geliştirebildikleri ölçüde şiirlerini geliştirip, zenginleştirebilirler. *bazı dehaların böyle bir öğrenmeye ihtiyaçları yoktur. Ya da bu öğrenme işini, kimselere duyurmadan, zaten yapmış olurlar; anlayamayacağımız bir ölçekte gerçekleştirirler bunu.

‘acemi şiir’; eğer varsa böyle bir kategori, bir duruma işaret eden bir gösterge olmasının ötesinde, bir anlam ifade etmez. Ortalamadan daha fazlasının şiiri, yapılabilen bir şey olarak gördüğü ve yaptığı bir edebiyat ortamında, bir skandaldır ‘acemi şiirler’. Çünkü şairler bir statüye doğru itilmiştir ve bunun göstergesidir ‘acemi şiir’. Şairlik de, ‘benlerin içerisinde debelenen’ bir yanılsama halesi şeklinde dura durur, kendince…
Okuyucu ne yapsın, bu duruma mahkûm edilir. Hatta bir adım daha atacağı hesaba katılarak, yapılan şiirler gibi şiirler yazması teşvik edilir. Hatta şair olması istenir.(toplumsal cemaat sorunsalı). Bir yanılsamanın içerisinde debelenip durur.

*şair zaten ‘olan’ bir şeydir. Oluş halinde ‘olan’ bir şeydir *okuyucu, oluş halinde olan şeye katılır sadece… *acı çeker.


ENSAR SARGIN


İnsan, anne rahminden sıyrılıp güneşi gördüğü andan itibaren doğa ile arasında bir yabancılaşma başlar. İnsanın dünya serüveni bir yabancılaşmadır. Kendi deneyimlerini, duygularını, fikirlerini var olan yapısına ekledikçe dünyadan uzaklaşır. Kendine farklı bir evren oluşturur. Belki bir anlamda gereklidir bu. Ama ilerledikçe şunu da görür ki doğa kendinden çok daha fazla tecrübeye sahiptir. Doğa insandan daha yaşlıdır. Bir anlamda da insan doğanın bir parçası olduğu düşünüldüğü vakit en az bizim de doğa kadar tecrübemiz olması beklenir. Ama başta da söylendiği gibi doğumla başlayan serüven bir alışma değil, doğaya karşı gitgide bir yabancılaşma serüvenidir. Doğada rastlanılan her şeye karşı yabancılaşırız. Çünkü yorumlarız. Doğadaki bâbları yorumlar, kendimize uyarlarız. Bu da yeni bir evrenin kapısını açar bize. Bu anlamda yazılan her şiir doğada değil bizde var olur. T.S.Eliot’un dediği gibi “gerçek şair; deneyimleri yaşamadan önce yazan kişidir”… “zaten geçeklerle yola çıkılmaz. Shakespeare’nin bir çalılık üzerinde deliye dönerek, çıplak bir halde insanı korkuya düşüren biçimde hain kızlarına lanet okuyup okumadığı hakkında hiçbir fikrimiz yoktur ve eleştirel açıdan bakıldığında bunu yapıp yapmamasının önemi yoktur… Homeros’un İlyada’sı veya Alexandre Pope’un Essay on Criticism’i hangi deneyim’i yansıtır ki…”*

Bu bağlamda şair için; kendi evrenini başka evrenlerle, doğa ile karşılaştıran ve bunu en iyi yapan kişidir denilebilir. bu tanımlama bizi biraz da şu ifadeye götürür; şiiri ustasına mı bırakmalı? Bence şiiri ustasına değil, kelimelere bırakmalı. Onlar varacağı yeri bilirler. Bilmelidirler…

Acem diyarından bir şiirler bitirmek görece en doğrusu…

SUYLA ATEŞ**

Sen hiç gördün mü suyla ateşi bir arada?
Şu kadehe bak önce, şu şaraba sonra da :
Kadeh bembeyaz, berrak; içinde şarap kızıl.
Kabul et ikisi de birleşmiştir burada.

*Eagleton, Terry, “Şiir nasıl okunur”, Türkçesi: Kaya Genç, Agorakitaplığı, 2011
**Halman, Talat S., “Eski uygarlıkların şiirleri”, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2010


TARIK GÜNERSEL

Okurun acemisi kendini tüketebilir. Yazmak gibi okumak da bir macera olarak yaşanabilir. Zihin açıklığı daha geniş ufuklara yelken açtırır. Hayat kalitesi bir bakıma seçme sanatında ustalaşmaya bağlıdır.

ÇİĞDEM SEZER

Acemilikten ne kastettiğinize bağlı olarak değişir yanıt. Şiirde “usta”lık ne ki “acemi”lik ne olsun! Şair, yetmişinde de heyecan duyarak yazıyorsa şiirini, acemi sayılmaz mı? Ve şiiri “has” kılan biraz da bu heyecan değil midir? En azından ben öyle olduğunu düşünüyorum. Ama “acemi”yi ilk anlamıyla kabul edip yanıtlarsam; elbette şiirin acemisi –olmamış , yetersiz-anlamında- okuru tüketir. “Acemi” şairin, “has” şiir yazabilme olasılığı vardır ama şiir acemiyse şair olgun olsa ne çıkar! Ortalık bu türden örneklerden geçilmiyor zaten. Yaş kemale ermiş ama şiir hâlâ “acemi”! Yani olmamış, yani çiğ, basmakalıp vb. Bu da okura ister istemez geri çekilme duygusu verir ama unutmamalı ki “her malın bir alıcısı” var. “Acemi okur” sa karşıdaki, beğeni düzeyi de ona göre olacaktır. Bu durumda okurun tükenmesi diye bir şey söz konusu olmaz. Zaten okur “okur” olmanın gereklerine sahip değildir. Has şiir okurundan söz ediyorsak, o da zaten şiirin hasını bulacak birikime sahiptir. Sonuç olarak, her şiir, okurunu bulur. Tersi de olası; her okur, şiirini bulur.

İLKİZ KUCUR
TDK Bir işin yabancısı olan, eli işe alışmamış, bir işi beceremeyen diye tanımlıyor acemi sözcüğünü. Ben de yorumumu bu açıklama üzerinden yapmak istiyorum. Şiire yabancı bir şairin(!) elbette şiire eli alışmamıştır. Birden fazla kitabı olsa bile yazdıkları hep aynı dizeler ise eli işe alışmamıştır. Okuru yok mudur? Vardır elbette.Okur olmak da ustalık istemez mi? Okurun da acemisi olur. Sormadan sorgulamadan hep aynı dizeleri okuyan.Şairin yaşı ustalaşmak için bir anlam ifade etmez. Onun okur olarak ustalaşması gerekir önce.18 yaşında da usta olur. Üstelik 50 yaşında ki acemi bir şaire ustalık yapacak kadar. Şiir ancak bilmeden suç ortaklığı yapar acemi şaire.Şiirde ustalığa yalnızca yazarak ulaşılmaz.Dünyayı ve insanı anlamakla başlar,tanımak gerekir geçmişi tarihi ile ,coğrafyası ve insanı ile…Okumak ama çok okumak.En çok da farklı olanları okumak…Sahnedeki repliklerden, yolda yürüdüğümüz köye/ kente kadar okumak…Dinlemek,bakmak ve görmek… Bütün bunlar size farklı dizeler yazdırabiliyorsa bir kuyum ustası sabrı ile çalışmak,hiç acımadan, yüreğiniz sızlasa bile sözcüklere acımadan dizelerinizi çıkarıp atabilmek….Sesli okumalarınız ile yazdığınızın müziğini dinlemek…Sonra belki unutmak,geçen onca zamandan sonra karşılaştığınızda duyduğunuz heyecan ile yeniden üzerinde çalışmak sabrını gösterebiliyorsanız en azından acemi bir şair değilsiniz artık…Şiiriniz de demini almış,ustalığa yakışmıştır.Artık suç ortağınız olmaktan çıkıp okurlara verilecek güzel bir armağana dönüşmüştür.Böylece okur da acemilikten kurtulmaya zorlayacak o değerli armağanla kendisini zenginleşmeye başlar.

Biliyorum okuyucu zaman zaman kolayına geleni benimsiyor. Hızlı tüketim alışkanlığına uygun şiirleri seviyor. Şarkı sözü ile şiiri karıştıran acemi hatta şiire düşman kişilerin dörtlüklerini ezberine alıyor, birkaç gün sonra unutmak üzere…Ama belleğinde yıllardır kalan dizelere dönüp baktığında…Onları bırakın tüketmeyi her gün yeniden üretiyor. Unutmadan sormak istiyorum okuyucunun adı gibi belleğinde kazılı kalan dizeler hangi ustalara ait

SENNUR SEZER
                    Şairin acemisi şiirin ustasını nasıl yazar? Şiir okuru nasıl tüketir?
Bana kalsa soru sormasını iyi bilmeyen dergici, iki de bir de soru sorulanın sabrını tüketir...

Neyse bu şaka bir yana da... şairin hep acemi olması gerektiğini Turgut Uyar’dan öğrenmiş olmalısınız , ancak bu acemiliğin nasıl bir acemilik olduğunu anlamamış gibi duruyorsunuz fotoğrafta. Hele yenileyin bakalım selfieyi. 
Sahi önce şu şiirin acemisi nedir bir anlatın bakalım, cevabı sona düşünürüz